Avrupa’nın meşhûr ilim ve fikir adamı Roger Garaudy 1982’de müslümanlığı seçti. Bunun sebebini bir konferansında bütün dünyaya şöyle açıkladı: “Evet, bugün ben müslümânım. Niçin İslâm’ı seçtiniz, diyorsanız; İslâm’ı seçmekle çağı seçtim”, “İslâm, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yani, İslâm dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tâbi tutuldu. Mukaddes kitâblar zamâna göre tahrif edildi. Kur’ân-ı Kerîm ise, indirildiği günden beri hep zamana hükmetti. O, zamanı değil, zaman onu izledi. Zaman yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlarüstü bir olaydır. Bugüne kadar, bunca savaşların bıraktığı korkunç, sosyal, siyâsî ve ekonomik sarsıntılardan dahâ büyük bir olaydır. İslâm hem maddeye, hem de mânâya hükmetmiştir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl koparılabilir ki? İslâm, “İlim Çin’de de olsa gidip bulunuz. İlim ve fen, mü’mînin gayb olmuş malıdır” diyor. İslâm, dünyayı sarsan bu iki olaya sınır koymadığına göre, dünyayı sarsmıştır. İnsanı, mahlûkların en fazîletlisi ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini anlatmıştır. İsrâfı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı alın terindeki damlacıklarda arayan, biriken sermâyeyi fakire ölçülü ve ahlâk hükümleri içinde aktaran, fâizi, tembelliğe sebep olduğu için yasaklayan ve gayrimeşru serveti böylece imhâ eden bir sistemler manzûmesidir. İslâm, halîfe ile kölenin aynı hakka sahip olmasını mecbur kılmıştır. Hz. Ömer (r.a.) ile kölesi bir şehirden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zaman zaman, devenin yularını halîfe çeker, zaman zaman da köle… İşte adâlet ve hukukta İslâm’ın devrimidir bu. Marksizm ile kapitalizm ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslâm bunlara karşı, insana prestijini iâde eden bir semavi dindir.” (Necati Özfatura, Basından Seçmeler)