Müdrik, namazın başından sonuna kadar fasılasız olarak imâma uyan ve bütün rekâtları imâmla beraber kılan kimsedir. Nafile bir namaza başlamış olan bir kimse, yanında cemaatle namaza başlanınca, bu nafileyi iki rekât olmak üzere tamamlar. Ondan sonra selâm verip cemaate katılır. Üçüncü rekâta kalkmış ise, onu da dörde tamamladıktan sonra cemaate katılır. Bundan cenaze namazı müstesnadır. Şöyle ki; böyle nafileye başlamış olan kimse, kılınmaya başlanan bir cenaze namazının kaçırılacağından korkarsa, kılmakta olduğu namazı hemen bırakıp cenaze namazı için imâma uyar. Sonra nafileyi kazâ eder. Farz namaza başlamışsa iki rekâte tamamlayarak selâm verir. Cemaatle sabah namazına başlanmış olduğunu gören kimse, cemaate yetişebileceğini zannederse, hemen sabah namazının sünnetini kılar. Gerek görürse, “Sübhaneke” ile “Eûzü”yü ve sûre ilâvesini bırakıp yalnız Fatiha sûresi ile rüku ve sücudda birer tesbih ile yetinebilir. Ondan sonra imâma uyar. Fakat cemaate yetişeceğini hiç zannetmiyorsa, sünnete başlamayıp imâma uyar; artık bu sünneti kazâ edemez. Eğer sünnete başlamış ise, onu tamamlar, bırakmaz. Fakat öğle, ikindi ve yatsı namazları böyle değildir. Bunların cemaatle kılınmaya başlanmış olduğunu gören kimse, bunların sünnetini kılmadan imâma uyar. Sonra öğlenin dört rekât sünnetini kazâ eder. İkindinin sünnetini vaktin kerahetinden dolayı kazâ edemez. Yatsı namazının dört rekât sünnetini, bir gayr-i müekked sünnet olduğu için dilerse kazâ eder, dilerse kazâ etmez. Vaktin çıkacağını veya cemaatin tamamen kaçırılacağını kesinlikle anlayan kimse, sünnetleri kılmayacağı gibi, kendisinde bulunan az bir pisliği gidermekle uğraşamaz. Fakat başka bir cemaat bulabileceğinden emin olan kimse, az necaseti gidermeden namaza başlamaz; bu daha fazîletlidir. Böylece namazı ittifâkla sahîh duruma geçer. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, s.183-185)