Namazı Terk Edenin İslam’dan Bir Payı Yoktur

Namazı Terk Edenin İslam’dan Bir Payı Yoktur. İslam’ın beş şartından biri olan namaz kılmak buluğ çağından, ölünceye kadar kadın erkek tüm mü’minlere emredilmiş bir ibadettir. 


Hz. Ömer (r.a.) ömrünün son zamanlarında ölümüne sebep olacak şekilde hançerlenmişti. Yarasından devamlı kan akıyordu. Çoğu zaman baygınlık geçiriyordu. Ama bu halde iken bile namâz için kendine getirilir, namâzını kılar ve şöyle buyururdu: “Namâzı terk edenin İslâm’dan bir payı yoktur.” Hz. Osman (r.a.) bütün geceyi uyanık geçirir ve bir rekâtta bütün Kur’ân-ı Kerim’i hatmederdi. Hz. Ali (r.a.)’in âdeti ise namâz vakti gelince vücudunda titreme başlar ve yüzü sararırdı. Biri bunun sebebini sorunca: “Allâhü Te’âlâ göklere, yerlere ve dağlara emaneti indirince onlar onu taşımaktan aciz kaldılar. O emaneti ben üzerime aldım, şimdi o emaneti edâ etmenin vâkti gelmiştir.” derdi.
Biri, Halef bin Eyyüb (rh.a.)’e “Namâzda iken sizi sinekler rahatsız etmiyor mu?” deyince, O: “Suçlular hükümetin kırbaçlarını yedikleri halde hareket etmiyorlar, bir de “Bana şu kadar kırbaç vuruldu da hiç kıpırdamadım.” diye gururlanıyor, kendi sabır ve tahammülleriyle övünüyorlar. Ben ise kendi Rabbimin huzurunda bir sinek yüzünden hareket mi edeyim?” dedi.
Hâtemi Esâm (rh.a)’e biri namâzdaki halini sorunca şöyle dedi: “Namâz vâkti gelince abdest aldıktan sonra vücudumun bütün azaları sakinleşsin diye namâz kılacağım yere otururum, sonra namâz için ayağa kalkarım. Beytullah’ı gözümün önünde kabul ederim, sırat köprüsünü ayaklarımın altında, Cennet’i sağımda, Cehennem’i solumda ve ölüm meleğinin arkamda durduğunu hayal eder ve “Bu benim son namâzımdır.” diye düşünürüm. Sonra tam bir huşu ve huzû ile namâzı kılarım ve “Kim bilir kabul oldu mu olmadı mı?” diye ümit ve korku arasında kalırım.”

(Muhammed Zekeriyya Kandehlevi, Amellerin Fazîletleri, 56.s.)