Muâz ibni Cebel (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, bir gün Resûlullâh (s.a.v.) onun elini tuttu ve: “Ey Muâz! Vallâhi seni gerçekten seviyorum” buyurdu, sonra da ona şunu söyledi: “Ey Muâz! Sana her namazdan sonra şöyle duâ etmeyi ihmâl etmemeni tavsiye ediyorum: “Allàhümme eınnî alâ zikrike ve şükrike ve husni ibâdetik (Allâhım! Seni zikretmeme, sana şükretmeme ve sana güzelce ibâdet etmeme yardım eyle.)” Enes ibni Mâlik (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullâh (s.a.v.) namazı kılıp bitirince sağ elini yüzüne sürer, sonra da şöyle derdi: “Eşhedü en lâilâhe illallâhür rahmânür rahîm, Allàhümme ezhib annil hemme velhazen (Rahmân ve Rahîm olan Allah’tan başka ilâh olmadığını kesin bir dille söylerim. Allahım! Keder ve üzüntümü gider.)” Sa‘d ibni Ebî Vakkàs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullâh (s.a.v.) namazlardan sonra şu duâyı okuyarak Allâh (c.c.)’a sığınırdı: “Allâhümme innî eûzü bike minel cübni, ve eûzü bike en uradde ilâ erzelil ömri, ve eûzü bike min fitnetid dünyâ, ve eûzü bike min azâbil kabr (Allâhım! Korkaklıktan sana sığınırım. İleri derecede yaşlanıp ele avuca düşmekten sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım.)” İleri derecede yaşlanıp başkalarının eline düşmeye, Kur’ân-ı Kerîm’in ifâdesiyle “erzel-i ömür” denir. O yaşta insan kendine bakamayacak hâle gelir, bildiğini unutur, bilmesi gerekenleri hatırlamaz. Erzel-i ömür, hayatın en kötü devresi, en verimsiz çağıdır. Biz de Sultân-ı Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz gibi erzel-i ömürden Allâh (c.c.)’a sığınmalıyız. (İmâm Nevevî, el-Ezkâr, c.1, s.206-208)