İnsanoğlu ya tek başına olur ya da başkaları ile bulunur. Tek başına yaşamayacağına ve hem cinsine muhtaç olduğuna göre, insanlarla bir arada yaşamanın âdâbını öğrenmesi lazımdır. Her insanın, arkadaşına karşı takınacağı bir tavır ve hareketi vardır. Bu da herkesin hakkına göredir. Hakkı da yakınlık bağına göre değişir. Hiç görüşmediğin bir müslümânın sende İslâmiyet hakkı vardır. Adını duyduğunda bu hak daha da kuvvetlenir. Tanıdığın müslümânın da hakkı adını duyduğun müslümândan daha kuvvetlidir. Tanışmanın da dereceleri ve bu derecelere göre değişen hakları vardır. Samimi olduğun müslümânın hakkı daha da kuvvetli olur. Arkadaşlıkta da vaziyet böyledir. Yol arkadaşının sende bir hakkı vardır; fakat mektep veya ders arkadaşının hakkı daha kuvvetlidir. Dostluk da böyledir; kuvvetlendiği zaman kardeşliğe, daha da kuvvetlendiği zaman sevgiye döner. Halil, habîbden daha yakındır. Muhabbet, kalbe yerleşen bir sevgidir. Hullet ise kalbin derinliklerine giren bir sevgidir. Bunun için, her halil habîbdir, fakat her habîb halil değildir. Çünkü halil demek, zâhir ve bâtın kalbinin her tarafını sevgi kaplamış demektir. Dostluk ve samimiyetin derecelerinin farklı oluşu, gözlem ve tecrübe ile sabittir. Müslümânın belli başlı hakları şunlardır:
1. Karşılaştığı zamân selâm vermek
2. Dâvetine icâbet etmek
3. Aksırdığı ve “Elhâmdülillâh” dediği zaman, “Yerkamükellâh” demek
4. Hastalandığında ziyaretine gitmek
5. Öldüğü zaman cenazesine katılmak
6. Kendisine verilen sözde durmak
7. Akıl danıştığı zaman, doğruyu söylemek
8. Gıyâbında kendisini korumak
9. Kendi için sevdiğini onun için de sevmek, kendi için hoşlanmadığını onun için de hoşlanmamak.
(İmâm Gazâli, İhyâ-u Ulûmi’d-din, c.2, s.475-477)