Mevlânâ (k.s.) Hazretleri, Halep’te El-Halâviyye ve Şam’da El-Makdisiyye Medresesi’nde bulundu. Muhyiddîn-i Arabî, Kemâleddin bin Adîm, Sadreddîn-i Konevî (k.s.) gibi zamânın âlim ve velîleriyle sohbet edip onlardan da ilim öğrendi. Onların teveccühlerini kazanan Mevlânâ Celâleddin (k.s.), Şam Medresesi’nde zaman zaman Hızır (a.s.) ile görüştü. Tasavvuf ilminde bir müşkili olursa Hızır (a.s.) ortaya çıkıp meselelerini hâllederdi. Tefsîr, hadîs, fıkıh, mantık, usûl, meânî, edebiyât, matematik, fen, tıp gibi pekçok zâhirî ilimlerde mütehâssıs oldu. Gündüzleri ilim öğrenir, gecelerini ibâdet içinde, Allâhü Teâlâ’yı zikrederek ve Kur’ân-ı Kerîm okuyarak geçirirdi. Seher vakitlerinde tövbe ve istiğfâr ederek çok ağlar, gözyaşları sel gibi akardı. Allâhü Teâlâ’nın muhabbetiyle yanar, O (c.c.)’a kavuşmak arzusuyla tutuşurdu. Tasavvuf ilminde de yüksek derecelere kavuşan Mevlânâ Celâleddin Muhammed Rûmî (k.s.), hocalarından yazılı icâzet ve diploma aldı. Mevlânâ (k.s.) Hazretleri’nin, on beş gün ağzına hiç lokma koymadığı zamanlar olurdu. Nefsinin istediklerini yapmamak için kapıda köpekler için hazırlanan yemek artıklarının yanına gider, nefsine; “Ey nefs! Bana istediklerini yaptırıp rûhumu emrin altına almak mı istiyorsun? Arzunun yerine gelmesini istiyorsan, önce yemek artıklarını yemen lâzım! Yâ ye veya beni bu hâlimle kabûl et!” diyerek nefsiyle mücâdele ederdi. Böylece nefsinin isteklerini hiç yapmaz, onu rûhuna köle ederdi. Peki bu devirde böyle zâtlar var mıdır? Her asırda mürşid-i kâmiller de vardır. Mürşid-i kâmiller, dini öğreten ve halka İslâmî heyecan ve şevki veren kişilerdir. Mürşid-i kâmil olan şeyhler, ömürleri boyunca dine hizmet etmişlerdir. Ve onlardan hiçbiri, dîni maddî çıkarlarına alet etmemişlerdir. Bu sıfatları geçmişte hakkıyla taşımış mürşidler ile günümüzde bu makâmlarda oldukları, çevresindekiler tarafından iddia edilen birçok kimselerin hâlleri birbirine uygun mudur, teemmül edelim? (Misvâk Neşriyât, Hâkk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar)