Mahşer Sabahının Dehşeti
Mahşer Sabahının Dehşeti başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Kıyâmet gününde mahşer denilen olaya îmân etmek imânın esaslarındandır. Mahşere inanmayanın îmânı yoktur. Mahşer olayını Kur’ân-ı Kerîm şöyle açıklıyor: “Bir de ikinci defa sur’a üfürülmüştür. Ne baksınlar, kabirlerden Râblerine doğru akın ediyorlar. Eyvah başımıza gelenlere.. Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? İşte bu, o Rahmanın vaad buyurduğu kıyamet, o gönderilen Peygamberler doğru imiş derler.” (Yasin s. 51-52)
İnsanlar dünyada bulundukları hal üzere haşrolurlar. Cabir (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’den şöyle işittim diyor: “Her kul hangi hal üzere vefât ettiyse, o hal üzere diriltilir.” buyurdu.
Kişi, iyi hal ve güzel bir amel üzere ölmüş ise, haşre kalkarken de iyilik ve güzellik üzere kalkacak ve öyle karşılaşacak, eğer şer ve kötülük üzere ölmüş ise, haşre kalkarken şer ve kötülük üzere kalkacak ve dehşetle karşılaşacaklardır.
Resûlullâh (s.a.v.): “İnsanlar kıyâmet gününde yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşır olunurlar” buyurdu. Hz. Aişe (r.anhâ): “Ey Allâh’ın Resûlü, kadınlar ve erkekler beraber ve birbirlerine bakarak mı?” Buyurdular ki “Ya Âişe, haşr olayı çok güçtür, insanların birbirlerine bakmalarına imkanları yoktur.” (Müslim)
Kur’ân-ı Kerîm’de: “O gün (kıyâmet günü) kişi kardeşinden, anasından ve babasından, eşinden ve oğullarından kaçacak… O gün herkesin kendisine yeter bir işi vardır. Herkes, ancak kendi derdi ile meşguldür.” (Abese s. 37)
Lakin, Allâhü Te‘âlâ rahmet ve keremiyle emin kıldığı ve saadet gölgesinde gölgelendirdiği salih müminleri, şeriat sahibi Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz ile veya merhum ümmetinin büyükleriyle haşrolunanlar bu dehşetli korkuyu pek duymazlar.
(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Âkâidi, s.243-244)