Elimize geçen malları biriktirmeyip, bunları nefsimize, ailemize, dostlarımıza ve diğer tanıdıklarımıza dağıtarak yardım etmemiz, Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere emanet edip bıraktığı vasiyetlerinden biridir. Sahih ve şer’î bir gayenin dışında mal biriktirmemeliyiz. Kişi, kendi emeği ile çalışıp sermayesinin kazancıyla yiyorsa, elindeki sermayesini eksiltmeden kazancını ailesine, yakınlarına, akrabalarına harcayabilir. Şeyh Aliyyü’l-Havvâs (r.âleyh) bu konuda şöyle demiştir: “Kıyâmet gününde her insan, terk ettiği peygamber ahlâkından bir ahlâka mukabil bir belâ ile karşılaşacaktır. Meselâ, Allâh (c.c.) için yedirmeyen ve ikram etmeyen kişiler, o dehşetli günde mahşer yerine aç olarak geleceklerdir. Allâh (c.c.) için su içirmeyenler, susamış olarak geleceklerdir. Halka ezâ ve cefa yapanlar aynı muamele ile geleceklerdir. Böylece her fert dünyada yetiştirdiği ağacın meyvesini orada toplayacaktır. Kişi, dünyada ne ekerse, âhiret günü onu biçecektir.” Müslim şu hadîsi rivayet eder: “Ey Âdemoğlu! Hacetinden fazlasını fazîlet yolunda harcarsan senin için daha hayırlı olur. Cimrilik yapar, kimseye bir hayrın olmazsa bu sana şer ve kötülük getirir. Hacetinden fazla malın olmadığında kimseye bir şey vermemekle kınanmazsın.” Hz. Enes (r.a)’den şöyle naklederler: “Resûlullâh (s.a.v) Efendimiz, ertesi gün için hiçbir yiyecek ayırıp saklamazdı.” (Beyhakî) Bezzâr şu hadîsi rivayet eder: “Ben yanımda bir altının üç gün sabahlamasından (kalmasından) hoşlanmam. Ancak borcum için hazırladığım miktarın kalmasında beis yoktur.” (İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.197-203)