Farz namazda kıyâm etmek yâni ayakta durmak namazın farzlarından biridir. Şüphesiz kıyâmın farz olması, farz olan namaza mahsustur. Nafile olan namazda kıyâm farz değildir. Hattâ nafile namazın edâsı kıyâmsız caizdir. Kıyâmda musallî (namaz kılan), göbeğinin altında, sağ elini sol elinin üzerine koyar. Elleri tarif edildiği sûrette koymanın şekli, sağ elinin avuç içini sol elinin avucunun sırtı üzerine koyup küçük parmağı ve baş parmağı ile bileği üzerine halka etmektir. İki ellerini, rukûdan kalktığı zaman salıverir. Yine bayram namazının tekbirleri arasında, iki ellerini salıverir. Sözün kısası, sünnet olan her kıyâmda iki ellerini bağlamasıdır. Böyle olmayan her kıyâmda da ellerini salıvermesidir. Namaz kılan kimse, “Sübhâneke” duâsını okur. İster imâm olsun, isterse tek başına kılan olsun “Sübhâneke” yi gizli okur. Gerek gizli okuyana uysun ve gerekse açıktan okuyana uysun. Eğer imâma, açıktan okumaya başladığı vakitte uysa, “Sübhâneke” duâsını okumaz. Namazlarda rükû da bir rükün olduğundan farzdır. Kıraatten sonra eğilerek rükûa varılır. Baş ile sırt düz bir doğrultuda bulunur. Eller dizlere kadar uzatılıp dizler kavranır. Rifâa b. Rafi (r.a.)’in nakline göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Rükûya vardığında avuç içlerini diz kapaklarının üstüne koy” buyurmuştur. Ayakta namaz kılan kimsenin rükû için yalnız başını eğmesi kâfi gelmez. Arkasını da eğerek doğru bir çizgi gibi düz bir durum almış bulunur. Bu, tam bir rükûdur. Rükûa giden kimse böyle bir vaziyet almaz da kıyâma daha yakın bir şekilde eğilirse, onun rükûu sahih olmaz. Fakat rükû vaziyetine daha yakın eğilmiş ise, rükûu sahih olur. (Gurer ve Dürer, Büyük İslâm İlmihâli, s.125-126, Eşref Ali et-Tehanevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.2, s.303)