Beden yapısından ses tonuna, duygu dünyasından düşünce âlemine, sahip olduğu güçten suret ve şekline kadar birçok noktada erkekten farklı olan kadının sosyal hayatta kendisine yüklenen görev açısından erkekle eşit olması asla mümkün değildir. O halde günümüzdeki kadın erkek eşitliği konusundaki bir takım söylemler ancak ve ancak modern ve çağdaş olduğunu iddia eden dinsizlerin kadını aslî fıtratından çevirmeye yönelik teşebbüslerinin bir sonucudur. Zira şuur sahibi varlıklar şöyle dursun evrendeki bütün cisimler dahi, kendilerine çizilen çizginin dışına çıkmadıkları ortadadır. Eşitlik adı altında verme yerine yaptığı her şeyin karşılığını alma, paylaşma yerine bencilliği kardeşlik yerine çatışmayı, şefkat yerine öfkeyi, sevgi yerine nefreti öne çıkaran bir medeniyetin, aileyi yaşatması ve ayakta tutması imkânsızdır. Karı koca olmayı profesyonel birer meslekmiş gibi algılayan, daha evlenmeden oturup haklarını konuşan ve hukuku devreye sokarak özgürlüğünü ve mal varlığını güvence altına almaya çalışan kız ve erkekten nasıl sıcak bir yuva oluşabilir. Kısaca evini unutan, eşini değil işini önceleyen aile fertlerinden İslâm medeniyeti gelişme kaydedebilir mi? Erkek açısından evleneceği kızın güzel olması, aile bütçesine katkı yapacak bir işinin bulunması, kız için de evleneceği erkeğin yakışıklı, iyi bir gelir düzeyine sahip, yüksek makâm, kariyer, geniş bir ev, lüks ev eşyası, otomobil gibi dünya nimetlerine sahip olması en öncelikli istekler olmuştur. Kadın problemini dile getirenler, haklarını savunduklarını iddia edenler, kadının bütün kayıtlardan sıyrılmasını, tamamen serbest kalmasını savunurlar. Fakat kadının fazîletinden, bu fazîletin korunmasından bahsetmezler. Kadının açık gezmesine, içki, kumar ve eğlence âlemlerine katılıp burada yabancı erkeklerle iç içe olmalarına göz yumarlar.

(Basından Derleme)