Kader hakkında konuşmamalı, onun sırrından bahsetmemelidir. Zîra derin bir deniz, karanlık bir yoldur. Kader, Allâhü Teâlâ’nın kimsenin bilemiyeceği bir sırrıdır. Kaderi hiç kimse yeterince anlayamamıştır. Rivâyet olundu ki Üzeyr (a.s.) Allâhü Teâlâ’dan kaderi sordu. Allâhü Teâlâ vahy ile: “Yâ Uzeyr! Benden bu meseleyi sorma. Eğer bu suâli bana, seni kader mevzuunda konuşmaktan yasakladıktan sonra sorarsan, ismini peygamberlerin isimleri arasından silerim” buyurdu. Bostanü’l-Ârifîn kitabında da böyle yazılıdır. Kader hakkında zorlanmamalıdır. Çünki dibi Cehenneme kadar uzanan derin bir kuyudur. Geçmiş ümmetlerin şirklerinin sebebi, kader sırrından bahsetmeleri ve bu konuda zorlanmalarıdır. Kader hakkında konuşan her iki kişiden biri, haddi aşar durumda Allâhü Teâlâ’ya iftira eder. Kader hakkında bir kimse ile konuşmak durumunda kalınırsa cevâb verici, fetvâ verici durumunda değil de suâl sorucu durumunda olmalıdır. Çünkü sünnettir ve İslâm âdâbındandır. Allâhü Teâlâ’ya ta’zîm, O (c. c.)’un zâtı, sıfatları, sırrı ve kaderi hakkında konuşmamaktır. Bunları dinlemekten de sakınmalıdır. Allâhü Teâlâ hakkında suâl soranlara Kur’ân-ı Kerîm’de Haşr sûresi’nin sonunda sıfat ve fiillerinden bildirildiği gibi cevâb vermelidir. Haberde vârid oldu ki, büyük âlimlerden birine Allâhü Teâlâ hakkında suâl olunduğunda şöyle cevâb buyurdu. Eğer zâtından soruyorsan Şûra Sûresi 10. âyet-i kerîmesinde bildirildiği gibi: “Hiçbir şey Onun gibi değildir.” Sıfatlarından soruyorsan İhlâs sûresinde bildirilmiştir. İsimlerinden soruyorsan, Haşr sûresi, yirmi ikinci âyet-i kerîmesindeki gibi: “O öyle bir Allâh’tır ki, ondan başka ibâdete lâyık ve müstehâk bir varlık yoktur. Gizli ve açıkda olanları bilir. Rahman ve Rahîmdir.” Filinden soruyorsan, Rahman sûresi, 29. âyet-i kerîmesinde vardır. “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister, O’na muhtaçtır. O her an yaratma halindedir.” (Seyyid Alizâde, Şir’atü’l İslâm)