Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’den Muâviye bin Hayde (r.a.) şöyle dedi: Ben Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e: “Yâ Resûlallah! “Kendisine iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordum. **“Annen”** buyurdu. “Ondan sonra kim gelir?” diye sordum. **“Annen”** buyurdu. Ben tekrar: “Daha sonra kendisine iyi davranmam gereken kimdir?” diye bir daha sordum. Bana yine: **“Annen”** buyurdu. Ardından bir kere daha: “Ondan sonra kime iyi davranayım?” diye sorunca şöyle buyurdu: **“Babana, ondan sonra da sırasıyla sana en yakın akrabana.”** Peygamber (s.a.v.) Efendimiz , “Yâ Resûlallah! Kime iyilik edeyim?” diye soran sahâbîye üç defa **“annene”** diye cevap vermiştir. Çünkü annemiz bizim canımızdır. Bizi canıyla beslemiştir. Yavrum uyusun diye uyumamıştır. Bizi aylarca karnında taşımış, yetiştirmek için yıllarca çırpınmıştır. Allâhü Teâlâ annenin bu fedâkârlığını şöyle dile getirmiştir:** “Annesi onu nice zahmetlerle taşıdı, nice zahmetlerle doğurdu. Annenin hamileliği ve çocuğun sütten kesilmesi de otuz ay sürer.” (Lokman s. 14**) Allâh (c.c.)’a imandan sonra en değerli amel, anneye iyilik etmektir. Anneye yapılan iyilik, tövbe etmek şartıyla, büyük günâhların bile affına sebep olabilir. İnsan annesiyle birlikte babasına da güzel davranmalı ve her ikisinin rızâsını kazanmaya çalışmalıdır. Fahr-i Cihân (s.a.v.) Efendimiz, anne ve babadan sonra** “sırasıyla sana en yakın akrabana iyi davran**” buyurdu. İnsanın “en yakını” kendi çocukları, dede ve nineleri, erkek ve kız kardeşleri, amcaları, halaları, dayıları, teyzeleri, sonra bunların çocukları, eşinin yakınları, daha sonra da yakından uzağa doğru komşularıdır. Akraba her zaman gözetilmeli, yakınlık sırasına göre onlara yardım eli uzatılmalıdır.** (İmâm Buhârî, Edebü’l-Müfred, c.1, s.19-21)