İslam’da İlmin Fazileti
İslam’da İlmin Fazileti başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in ilmi öven ve teşvik eden sözleri kitapları dolduracak kadar çoktur. “İlim, Çin’de de olsa, alınız.”, “Beşikten mezara kadar ilim talep ediniz!”, “Yarın ölecekmiş gibi âhirete ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâ işlerine çalışınız.”, “Bilerek yapılan az bir amel, bilmeyerek yapılan çok amelden daha iyidir.”, “Şeytânın bir âlimden korkması, câhil olan bin âbidden korkmasından daha çoktur!” mealindeki hadîs-i şerîfler meşhurdur. Bu hadîslerde dinî veya dünyevî ilimler tefriki yapılmamaktadır. Çünkü İslâm dîninin öğrenilmesini mecbur ettiği ilimlere dinî ve dünyevî ilimlerin ikisi de dâhildir. Bu sebeple bunların hepsine Ulûm-i İslâmiyye (İslâmî ilimler) denir.
Din bilgileri zamanla değişmez. Fıkıhdaki hükümlerde, yine fıkhın gösterdiği özürlerle, fıkhın bildirdiği değişikliklerden ve kolaylıklardan istifâde olunur. Din bilgilerinde dinde otorite sahibi olmayanların düşünceleri, görüşleri muteber olmadığı gibi otorite olanların bile delillere uymayan şahsî düşünceleri muteber değildir. Halbuki aklî (tecrübî) ilimlerde değişiklik, yenilik, ilerlemek caiz ve lâzımdır. “İlim ve hikmet, Mü’min’in yitik malıdır. Nerede bulursa alır” hadîs-i şerîfi bunu bildirmektedir. Erkek ve kadın her Müslümanın, kelâm, fıkıh ve ahlâk bilgilerini, lüzumu kadar öğrenmesinin farz-ı ayn olduğunu İbn Âbidîn (rh.a.), Reddü’l-Muhtar mukaddimesinde bildirmektedir. Fazlasını öğrenmek, farz-ı kifâyedir. Yani bir beldede bir kişi bunları öğrenirse, diğer insanlar bunları öğrenmek mükellefiyetinden kurtulur. İslâmî İlimler’in tecrübî ilimler denilen ikinci kısmını öğrenmek herkes için farz-ı kifâyedir. Yani bir beldede belirli sayıda kimse bu ilimleri öğrenirse, diğer insanlar bunları öğrenmek mükellefiyetinden kurtulur. Sözgelişi bir şehirde bir tabip, bir mühendis, bir gramer âlimi vs. bulunmazsa, o beldede bulunan bütün insanları ve bu imkânı hâsıl etmeyen hükümet adamlarını, İslâm dini günahkâr sayar.
(Prof. Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukuku, 12-14.s.)