Her konuda olduğu gibi İslâm’da ticaret ahlâkında da en güzel örnek tâbi ki Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizdir. Güzel ahlâkın en büyük numunesi olan Nebi (s.a.v.) Efendimiz İslâm’da ticaretin nasıl yapılması gerektiğini bizlere öğretmiştir. İmâm-ı Gazali (r.âleyh) hazretleri de Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in öğrettiği helâl ticaretin nasıl yapılması gerektiğinin çerçevesini şu dört kural ile belirtmiştir: 1. Satılcak mal sahip olduğu vasıfların dışında övülmemelidir. 2. Satılcak malın varsa ayıpları ve gizli özellikleri gizlenmemelidir. 3. Satılacak malın tartısında ve ölçüsünde hile yapılmamalıdır. 4. Satılacak malın satış fiyatında da hile yapılmamalıdır. Buna göre ilk olarak bir tüccar satacağı malı, o malda bulunmayan sıfatlarla övmemelidir. Bir malda bulunmayan bir sıfatı varmış gibi göstermek karşı tarafı aldatmak, ona yalan söylemektir. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz bir hâdis-i şeriflerinde “Üç zümre vardır. Kıyâmet gününde Allâh (c.c.) onların yüzüne bakmaz: 1. Kibirli fakir, 2. Sadakasını başa kakan, 3. Ticaret malını yeminiyle satan.” (Müslim) buyurmuşlardır. Başka bir hâdis-i şerifte “Yalan yere yemin, ticaret malını sattırır, bereketi de yok eder.” (Müslim) buyrulmuştur. Meselâ kalem ticareti yapan bir kişinin satılacak olan kalem için müşterisine “Bu dünyanın en iyi kalemidir.” deme hakkı yoktur. Bunu söyleyebilmesi için dünyadaki tüm kalemleri bilmesi, onları incelemiş olması hatta kullanmış olması gerekir. Kimse böyle bir şansa sahip olmadığına göre satıcının kaliteli bir kalem için “Piyasada bulunan kalemlerin en iyilerindendir.” demesi daha uygun olur. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.82-83)