Müslümanların bilime daha ilk dönemden bağlılıkları kayda değerdir. Bilim, İslâm düşüncesinde bu desteği hem Kuran-ı Kerim’den hem de bilime destek veren ve hamilik yapan Halifelerden almıştır. Kuran-ı Kerim’de yer alan birçok âyet bilimi destekleyici nitelikteydi ve Hz. Peygamber (s.a.v.) de birçok hadisinde bu konuya vurgu yapıyor, bilimi destekliyordu. Bu da daha ilk dönemden itibaren bilimin gelişmesi için olumlu bir ortam oluşturmuştu. Bir uygarlıkta bilimsel faaliyetlerin ilerlemesi bilimsel kurumlara bağlıdır. İslâm Dünyası’nda bilimsel faaliyetleri etkileyen belli başlı üç kurumdan söz edilir. Bilgelik Evi, gözlemevleri ve hastaneler. Bunlara eğitim kurumları olarak kurulan medreseleri de ekleyebiliriz. Bağdat’ı bir bilim ve kültür merkezi haline getiren Harun Reşit bu amaçla öncelikle Bilgelik Evi olarak bilinen Beytü’l Hikme’yi kurdu. Amaç devrin önemli bilim adamlarını toplayıp konularında önemli eserleri tercüme ettirmekti. Me’mun zamanında burası tam bir akademiye dönüştü. Bilgelik Evi’nde yapılan gerek çeviriler ve gerekse bilimsel çalışmalar, İslâm Dünyası’nda bilimin gelişmesini sağlamıştır. İslâm Dünyası’nda bilimin gelişimini sağlayan diğer bir kurum da gözlemevleridir. Gözlemevleri, esasen ilk kez İslâm Dünyası’nda ortaya çıkmış önemli bir araştırma kurumudur. Gözlemevlerinin kuruluşlarındaki en önemli neden, dakik gözlemler yapmak için aletlerin boyutlarının büyümesi ve bu nedenle bu araçların bir yere konulmasının gerekli oluşudur. İslâm Dünyası’nda kurulan bir diğer önemli bilim kurumu hastanelerdir. Her hastalık için ayrı bir salon bulunmaktaydı. Hekim yanında hasta bakıcılar olduğu halde hastaları dolaşır ve her hastaya gerekli ilacı yazardı. Hastanelerde ayrıca tıbba dair dersler verilir ve tıp sanatının tatbikâtı gösterilirdi. (Prof. Dr. Yavuz Unat, Keşf-i Kadîmden Vaz’-ı Cedîde İslâm Bilim Tarihi ve Felsefesi, s.138-141)