İslâm düşmanları, İslâm’ı dışarıdan yıkmak için on asır uğraştılar. Birçok haçlı seferleri düzenlediler. Yüz binlerce insan önlerinde papaları, papazları olduğu hâlde İslâm’a silâh çektiler. Ancak neticede bir muvaffâkiyet elde edemediler. İslâm düşmanları dışarıdan yaptıkları bu taaruzlarla İslâm’ı kendilerine göre yok edemeyecekleri kanaatine varınca bu sefer kaleyi içten fethetmek arzusuyla daha farklı yollara başvurmaya başladılar; ancak ne yaparlarsa yapsınlar başarıya ulaşamayacaklar. Zira Allâh (c.c.); “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr s. 9) buyurmaktadır. Kur’ân-ı Kerim mevcud olduğu müddetçe de Allâh (c.c.)’un izniyle bir tehlike olmayacaktır. Kur’ân’ın dışında Nebi-yi Ekrem (s.a.v.)’in sünneti ve hadis-i şerifleri de ayaktadır. Allâh (c.c.) Habib’i (s.a.v.)’in ağzından “Size gecesi de gündüzü gibi aydınlık bir din bıraktım” buyurmuştur. Dünya hayatında gece olduğu, güneş kaybolduğu zaman her yer kapkaranlık olur. Hâlbuki İslâm için karanlık diye bir şey yoktur, daima aydınlık vardır. İslâm’ın bu aydınlığını bizlere gösteren ve öğretenler de Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat âlimlerimizdir. Allâh (c.c.) “İnsanın ceset çamurunu kendi elimle yoğurdum.” beyânına göre bu şekilde insanoğluna verdiği yüksek değeri göstermiş oldu. Cenâb-ı Hâkk yarattıklarından hiçbirine benzemez. Nebî (s.a.v.) “Allâh (c.c.)’un zâtını tefekkür etmeyin. O’nun nimetlerini ve yarattıklarını düşünün. Çünkü siz Allâh (c.c.)’un zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Beyhaki) ve “Kalbine ve hatırına ne gelirse, Allâh ondan başkadır” buyurmuşlardır. Ehl-i Sünnet âlimlerimiz bunları bizlere hep öğretmişlerdir ve sapkınlığa düşmemizi engellemişlerdir. Onun için günümüzde müslümanlara düşen ehl-i sünnet âlimlerimizin inançlarını, öğrettiklerini iyice öğrenip muhafaza etmeye çalışmaktır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.7-8)