“Hepimizi ve Kâinatı yaratan Allâhü Teâlâ Hazretleri tarafından Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in getirip tebliğ ettiği şeyleri, İslâm Şeriati’nin hükümlerini kalb ile tasdîk ve dil ile ikrâr etmeye imân denir. İmân tasdîk ve ikrârdan ibarettir. Bu duruma göre imân, Allâh (c.c.)’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere inanmaktır.” “Cenâb-ı Allâh’ın varlığına, birliğine, benzeri, dengi ve ortağı olmadığına, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kulu ve son peygamberi olduğuna ve İslâm dininin (ihtivâ ettiği) diğer temellerine inanan kimseye mü’min denir.” Şüphesiz ölünceye kadar imânlı durmaya gayret göstermek, ölürken de imânlı (mü’min) olarak kabir âlemine yönelmek ve böylece âhiret âlemine îmân nuru ile göçüp gitmek ne güzeldir. Efendimiz (s.a.v.): “Allâh’ım! Senin dînin (İslâm) üzerine kalbimi sabit kıl” (Cevheretü’t-Tevhid) diye duâ etmiştir. İmânı korumak için sevgili Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)’i çok iyi tanımak ve O (s.a.v.)’e tâbi olmak lâzımdır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in âdet konusunda yaptığı şeyler bulunmaktadır. Bulunduğu memleketlerin, şehrin ve beldenin âdetleri arasında iyi, güzel ve faydalı gördüğü şeyler vardır. Bunları beğenmeyenler, çirkindir diyenler kâfir olurlar. Allâh (c.c.) muhâfaza, küfür sözü söyleyen insanın (mü’min kişinin) o ana kadar hâsıl olmuş bütün sâlih amelleri bâtıl olur ve boşa gider. Küfür sözü söyleyenin nikâhı düşer, daha doğrusu düşer ve tamir cihetine gitmedikçe zina kapısı açılmış olur. Eğer tevbe etmeden ölürse cehennemde ebediyen kalır. Küfür söyleyerek her şeyini kaybeden kişinin, bundan sonra akıllıca yapacağı ilk iş tevbe etmektir. Her şeyin aslına vâkıf olmak için bilenlerden, ehil kimselerden sorup öğrenmek ve böylelikle bilgisizlikten kurtulmak icab eder.
ÎMÂN VE NİKÂH TAZELEME DUÂSI: “Allâhümme innî ürîdü en-üceddidül îmâne ven-nikâhe tecdîden bi kavli lâ ilâhe illallâh Muhammedür-resûlullâh.” (Hüseyin Âşık Efendi, Elfâz-ı Küfür, s.20-30)