Haricîlerden bir grup gelerek Ebû Hanîfe (r.a.)’e; “Mescidin kapısı önünde iki cenaze bulunmakta, bunlardan biri şarap içmesi sonucu ölen bir erkeğe, diğeri ise zina edip hamile kalan, daha sonra da intihar eden kadına aittir” dediler. Ebû Hanîfe (r.a.); “Bunlar yahûdî, hıristiyan veya mecûsi mi, hangi dine mensup?” diye sordu. Onlar; “Allâh (c.c.) (c.c.)’un birliğine, Muhammed (s.a.v.)’in O’nun elçisi ve kulu olduğuna inanan müslümanlar” dediler. Ebû Hanîfe (r.a.); “Bunların îmânı üçte bir, dörtte bir veya beşte bir midir?” diye sordu. Onlar; “Îmân üçte bir, dörtte bir veya beşte bir olmaz, îmân bir bütündür” dediler. Ebû Hanîfe (r.a.); “Haklarında sorduğunuz iki kişinin mü’min olduklarını söylediniz değil mi?” diye sorunca onlar; “Bunu bırak da sen bize bu iki kişinin cennetlik mi cehennemlik mi olduklarını söyle” dediler. Bunun üzerine Ebû Hanîfe (r.a.); “Buna rağmen siz bu iki kişinin cennete girmeyeceğinde ısrar ediyorsanız, bundan daha büyük günâh işleyenler hakkında Hz. İbrahim (a.s.)’ın; “Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin” (İbrahim s. 36), Hz. İsâ (a.s.)’ın; “Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz Sen izzet ve hikmet sahibisin” (Mâide s. 118), “Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana îmân eder miyiz hiç, diyenlere karşı Hz. Nuh (a.s.)’ın; “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Râbbime aittir. Bir düşünseniz. Ben îmân eden kimseleri kovacak değilim” (Şuarâ s. 111-114), yine Hz. Nuh (a.s.)’ın; “Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, Allâh (c.c.) onlara asla bir hayır vermeyecektir diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allâh (c.c.) daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum” (Hud s. 31) şeklindeki sözlerini hatırlatırım” diye karşılık verince Hâricîler silahlarını bıraktılar. (Muhaddisler Nazarında İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, c.1, s.91-92)