İlim tahsil ederken, kalbi dağıtacağı için şaka yapmamalı, ilim okuma ve dinleme esnasında, kalbi öldüreceği için gülmemeli ve oyun oynamamalıdır. İlimde mücâdeleye ve münâkaşaya girmemelidir. Çünkü din bilgilerinde tartışmaya girmek sapıtmaya yol açar. Dinde sünnet olanlardan birisi, din ilimlerinden öğrendiklerini hatırda tutmak, ezberlemek, iyice sindirmek, kalbe yerleştirmektir. Bilgiler tarlada biten ve yeşeren ekin gibi insan tabiatında yetişmelidir. Din hakkında ihtiyacı olduğu şeyi sormalı, bildikleri ile yetinmemelidir. Suâli güzel sormalıdır. Çünki suâli güzel sormak ilmin yarısıdır. Suâl ilim hazînesinin anahtarıdır. Âlimlerin göğüsleri ilim hazîneleridir. Suâl sorarak hazînelerin kapıları ya’nî âlimlerin ağızları açılır. Baliğ olmadan önce küçük yaşda din bilgileri öğrenilmelidir. Hadîs-i şerîfte bildirildiği gibi: “Küçük yaşta ilim öğrenmek, taş üzerine döğme yapmak, yazı yazmak gibidir. Büyük yaşda ilim öğrenmek su üzerine yazı yazmak gibidir.” Çünkü taş üzerindeki yazı uzun zaman kalır. Su üzerindeki yazı hemen bozulur. Bunun gibi ağaç yaş iken düzeltilirse doğrulur. Kuruduktan sonra düzeltilmez demişlerdir. Küçük, büyük, zengin, fakir herkes ilim öğrenecektir. İlim öğrenmekten geri durmak yoktur. Kendinden daha aşağı derecede olan kimseden de ilim alınır. Çünkü hikmet, mü’minin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa almalıdır. İlim, cehâlet canavarından kurtulmağa sebeptir. Pazartesi, Perşembe ve Cum’a günleri ilim talep etmek, öğrenmek sünnettir, âdettir. Zîra o günlerde ilim öğrenmek kolay olur. Bir harf bile olsa, hayır ile ilim öğretene tevazu’ ve ikrâm etmelidir. Tevazu’ hakkını vererek alçak gönüllülük göstermektir. Resûlullâh (s.a.v.): “İlmi yazarak kaydediniz” buyurmuştur. Denildi ki; hıfz etmek, ezberlemek avdır. Yazmak onu bağlamaktır. Böylece ilim yok olmaktan kurtulur. Sünnetlerden biri de, okunaklı yazmaktır. Nasıl ki sözün güzeli anlaşılır olansa, yazının güzeli de okunaklı olanıdır. (Seyyid Alizâde, Şir’atü’l İslâm)