Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Haset ve Garazın Akıbeti
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Haset ve Garazın Akıbeti başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
“Ebû Leheb’in nefsi helâk oldu. Ve dünyâda işlediği ameli de helâk oldu. Ebû Leheb’in malı ve ameli kendinden belâyı defedemedi. Yalanda alev sahibi ateşe girer. Odun götürücü olduğu halde Ebû Leheb’in zevcesi de Cehenneme dâhil olur. O hâtûnun boynunda hurmadan yapılmış ip vardır.” (Tebbet s. 1-5) Bu Sûre-i Celîle’nin sebeb-i nüzulü şudur:
Bir gün Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Safa üzerinde Kureyş’in büyüklerini da’vet ile dîn-i İslâm’a dâhil olmalarını teklif edince Ebû Leheb de: “Bizi bunun için mi da’vet ettin? Tebben leke!” dedi. Ya’nî; “helâk olasın!” demekle kalb-i Nübüvvet (s.a.v.)’i rencide edince Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle) Hazretleri Resûl (s.a.v.)’in kalbine ârız olan kederi izâle ve teslîye için bu sûreyi inzâl buyurmuştur
Ebû Leheb’in karısı Ümm-ü Cemil de, Resûlullâh (s.a.v.)’e şiddet-i adavetinden dağdan “muğıylan dikeni” ve sâir çalıları arkasında getirir, Resûlullâh (s.a.v.)’in yolu üzerine saçardı. Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle)’nin sıyânetiyle, o dikenler üzerinde Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz yürürken ipekten döşeme üzerinde yürür gibi yürür ve hiçbir şey te’sîr etmezdi. Bu Sûre-i Celîle’nin evvelinden nihayetine kadar Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle) Ebû Leheb’i ve haremini zemmedince; bu zemme tahammül edemeyip, husûmetini alenen i’lâna başlaması üzerine herkes, Resûlullâh (s.a.v.)’e olan hased ve garazını anladığından, Ebû Leheb’in Resûlullâh (s.a.v.) hakkında lâyık olmayan sözleri hiç kimseye te’sîr etmemeğe başladığı gibi, kendi hakkında herkesin buğz-u adaveti artmış, nâs indinde kadr-ü kıymeti kalmayıp aksine herkesin nefretini de kazanmıştı. İşte Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle)’ye karşı sell-i seyf edib, hakkı ibtâle çalışanların âkîbeti. Şüphesiz onlar, dünyâ ve âhirette hüsranda kalacaklardır.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Bedir Gazvesi ve Sûre-i Enfâl Tefsiri, s.78-79)