Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicreti seniyyeleri, İslâm Târihi’nin en büyük bir hadisesidir ki bu hâdiseyle başlayan tarihe hicrî takvim denir. Bir taraftan Evs ve Hazrec kabileleri fevc fevc imâna gelmekte idi ve bir taraftan Medîne-i Münevvere’ye hicret eden Ashâb-ı Kirâm (r.a.) peyderpey orada toplanmakta idi. Din-i İslâm, Medîne-i Münevvere’de kuvvet bulmaya başladı. Ebû Cehil’in rey’i üzerine Peygamberimiz (s.a.v.)’i öldürmeye karar verdiler. Allâhü Teâlâ, Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) ile hicret etmesini buyurdu. Resûl-i Zîşân (s.a.v.), Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) ile beraber Allâh (c.c.) Hazretlerinin emri irâdesiyle Mekke’den hicret buyurdu. Üç gece Cebel-i Sevr’de kaldıktan sonra her ikisi, kılavuz olarak ücretle tutulan Abdullah bin Ureykıt ile beraber 500 km.’lik yolları geçtiler ve düşmanların şiddetli takibine rağmen Medîne-i Münevvere civârına sekiz günde vardılar. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Medine’ye girişini bir Yahudi: “Ey Ehl-i İslâm! Beklediğiniz Zât işte geliyor!” diye herkese müjde vermiştir. Nebi (s.a.v.) ve Hz. Ebubekir (r.a.) Nebi (s.a.v.)’in doğdukları gün olan Rebi’ul Evvel ayının 12’nci gününde Medîne-i Münevvere’ye vâsıl olmuşlardır. Hicret-i Peygamberî (s.a.v.), târihin seyrini değiştiren mühim bir hâdisedir. İslâm güneşinin Medîne-i Münevvere ufuklarında bütün meş’aleleriyle parlayarak, arzın her tarafını aydınlatmaya başlaması bu hicretten sonra başlar. Bu feyizli ve bereketli günün, her müslüman tarafından kutlanması ve müslüman kardeşler arasında tebrîkleşilmesi dinî bir borçtur. Bu hicretle doğan İslâm Devleti 30 yıl gibi çok kısa bir zamanda Endülüs’ten Çin’e kadar, cihânın en kıymetli mıntıkasında insanları; dîn ve vicdan hürriyetine, sulh-u sükûna kavuşturmuştur. (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.), Hz. Ömer (r.a.), s.18-19)