Bir kere Ebû Bekir (r.a.)’in kızı (Âişe (r.anhâ)’nın kız kardeşi) Esmâ (r.anhâ); üzerinde incecik elbise olduğu hâlde Resûlullâh (s.a.v.)’in huzûruna girdi. Bunu gören Resûl-i Ekrem (s.a.v.), ondan derhâl yüz çevirdiler ve şöyle buyurdular: Yâ Esmâ! Kadın, aybaşı olacak yaşa erdiği (bâliğa olduğu) zamân ondan, (mübârek yüzünü ve ellerine işâret edip) şu ve şu (uzuvlar) müstesnâ olmak üzere, hiçbir şeyin görülmesi sâlih (câiz) olmaz.” (Ebû Dâvûd) Demek ki; giyilen elbiselerin, cildin rengini belli edecek ve vücûd hatlarını gösterecek şekilde ince olması da câiz değildir. Kalın olması ve gövdeyi tepeden tırnağa kadar kapatacak derecede bol ve geniş olması şarttır. Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyetle Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Şu iki sınıf kimse Cehennem ehlindendir. Ben bunları şimdilik görmedim. (bunlardan birincisi) Onlar birtakım kadınlardır ki (sözde) elbise giymişlerdir (fakat hakîkatte) çıplaktırlar (vücûdlarının bir kısmını örterler, diğer bir kısmını, ziynetini ve güzelliğini göstermek için açık bırakırlar veyâ tenin rengini, vücûd hattını belirtecek şekilde ince elbise giyerler). Yürürlerken omuzlarını, kalçalarını eğerler veyâ başkalarına da meyli, kırıla döküle yürümeyi öğretirler, kendileri haktan meylederler, yâhûd süslerini erkeklere izhâr ederek (açığa vurarak) salına salına arz-ı endâm ile yürürler, başkalarını da bu tarz yürüyüşe alıştırırlar. Yâhud da, erkeklere meylederler ve ziynetlerini göstermekle de onların ilgisini çekip kendilerine meylettirirler. Bunların başları, akı akı veren deve hörgüçlerine benzer (başlarını sargı, dolgu vesâirelerle büyütürler, nihâyet sağa sola akı akı veren deve hörgücü gibi olur). Bunlar Cennet’e giremezler, Cennet’in kokusunu dahî duyamazlar. Halbûki Cennet’in kokusu cidden şöyle şu kadar mesafeden, (bir başka rivâyette) kırk yıllık yoldan hissedilir.” (Müslim)