“Allâh (c.c.) bir kuluna hayır murad edince, onu dinde fakih kılar. Yani o kuluna dînin hükümlerini öğrenmeye istîdad verir. Ona kuvvetli hafıza, anlayış verir. Onu dünyaya tapmaktan korur. Ayıplarını gözlerinde canlandırır. Yani yaptığı kusurun derhâl farkına varıp tevbe eder.” (Beyhakî) İmâm Ahmed bin Hanbel hazretleri der ki: “Zühdün, yani kalbi dünyanın kötü heveslerinden ayırmanın üç derecesi vardır: 1. Kalbden haram temayülleri söküp atmaktır ki bu, müslümanların avâm tabakasının zühdüdür. 2. Helâlin fazla miktarına temâyülü kalbden çıkarmaktır ki, bu havassın zühdüdür. 3. Kulu Allâh (c.c.)’dan alıkoyan her şeyden kalbi temizlemektir ki, bu da âriflerin zühdüdür. “Allâh (c.c.) bir kuluna hayır dilediği zaman onun zenginliğini kalbinde yaşatır; ona kalb zenginliği verir. Takvâyı yani Allâh (c.c.) korkusunu gönlünde yerleştirir. Allâh (c.c.) bir kuluna da şer dilediği vakit fakirliğini iki gözünün önüne getirip gösterir.” (Tirmizî) “Allâh (c.c.)’un senin üzerine farz kıldığı şeyleri edâ et ki, insanların en çok ve en iyi ibâdet edenlerinden olasın. Allâh (c.c.)’un sana haram kıldığı şeylerden uzaklaş ki, insanların en yüksek takvâ sahiplerinden olasın. Allâh (c.c.)’un senin için takdir ettiği kısmetine, rızka razı ve kanaatkâr ol ki, insanların en zenginlerinden olasın.” (Beyhakî) Kalbi zengin olanlar hayatta dâima müsterih yaşarlar. Kendilerini kötü ihtiraslara kaptırmazlar. Gönlünde Allâh (c.c.) korkusu yerleşenlerin kalbi “yakîn” nûrlarıyla dolar. Gaflet ve günâhlardan derhâl tevbe ederler. Aç gözlü insanlar malca ne kadar zengin olurlarsa olsunlar kendilerini fakir ve muhtaç sayarlar. Bu hâl gözlerinin önünde bir şer, bir belâ olarak dikilip kalır. Bu yüzden onlar dâima ızdırap içinde yaşamağa mahkum olurlar. Kalb zenginliği nasıl büyük bir nimetse aç gözlülük de öyle kötü ve amansız bir şerdir. (Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (k.s.), Musahabe 5, s.38-39)