Namazı vâktinde kılmaya edâ, vaktinden sonra kılmaya kazâ denir. Farz namazların kazâsı farz olduğu gibi vâcib namazın kazâsı da vâcibdir. Cuma namazı ve nâfile namazların kazâsı olmaz. Yalnız sabah namazının sünneti, o günün gün yarısından (güneşin tam tepede bulunmasından) sonraya kalmamak şartıyla kazâ olunabilir. Geçmiş namazları çok olan kimse namaza, en son kılmadığım şu vaktin kazâ namazını kılmaya diye niyet eder. Kazâ namazları ile uğraşmak, nâfile namazları ile uğraşmaktan daha iyi ve daha önemlidir. Fakat farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazâya niyet edilmesi daha iyi değildir. Hatta kuşluk ve tesbîh namazları gibi, haklarında nâkil bulunan nâfile namazlar da böyledir. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar, bunların yerine getirilmesi mümkün değildir. Kazâ namazlarının ise her zaman yerine getirilmesi mümkündür. Bununla beraber namazları kazâya bırakmak günâhtır (Kazâ, terk günâhını giderir, geri bırakma günâhını gidermez). Bu günâhtan kurtulmak için sünnetleri fedâ etmek uygun olmaz. Böyle bir günâhı işleyen kimsenin fazla ibâdet ederek Allâh (c.c.)’un bağışlamasına sığınması gerekirken, hakkında Peygamber (s.a.v.) şefaatinin tecelli etmesine vesîle olacak bir takım sünnet ve nâfileleri terk etmesi nasıl uygun olabilir? (Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, s.186) Not: Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.) hazretleri kazâ namazı borcu olanların; büluğ yaşından itibaren ne kadar borçları olduğunu hesaplamalarını ve her gün bir günlük kazâ namazı kılarak (meselâ sabah namazından sonra sabah kazâsı, öğleden sonra öğle…) kazâ namazı borçlarını bitirmelerini tavsiye etmiştir. Bu niyetle bir program yapan ve bunu uygulayan kimse kazâ namazı borçlarını tamamlayamadan vefât etse bile, hepsini kılma niyetinde olduğu için, kalan namaz borçlarının da bi iznillah ödenmiş kabul edileceği müjdesini zâhirî ilimlerde de icâzetli bir âlim olan Hz. Sâmi (k.s.) vermiştir.