Ehl-i Sünnet’in mutlâk müctehîd imâmlarının baş tâcı İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) Hazretleri’dir. “İmâm-ı Âzam yani ‘En Büyük İmâm’ rütbesini o yüce zâta, Ehl-i Sünnet imâmları vermişlerdir. Nitekim İmâm-ı Şâfii (r.âleyh) Hazretleri: “Fıkıh, eser ve ictihâdlarıyla müslümanların imâmı Ebû Hanîfe (r.a.), beldeleri ve insanları ma‘mûr etti. Onun gibisi doğuda, batıda ve Kûfe’de yoktur. İslâm’da fakîh olarak O, Resûllulâh (s.a.v.) ve Halîfeleri (r.a.e.)’in sünnetlerini, nûrunu bir imâm olarak dünyaya yaydı. Öyle ise Ebû Hanîfe (r.a.)’in sözlerini inkâr edenlere, Allâh (c.c.) kumların sayısınca la‘net etsin.” İmâm-ı Şâfii (r.âleyh)’in beyânını; “Altının kıymetini ancak sarrâf bilir” sözünü hatırlayarak iyi düşünüp iyice teemmül edelim ve insâf ehli olarak İmâm-ı Âzam (r.a.) hakkında söylenecek bir sözün ne kadar tehlikeli olacağını göz önüne alalım. “Nas varken, kıyâs olmaz” ve “Benim kıyaslârıma karşılık Ashâb (r.a.e.)’in sünnetlerini bulursanız; benim kıyâslarımın hiçbir değeri yoktur, onları çarpın duvara” diye buyuran İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) Efendimiz, Ehl-i Sünnet âlimlerinin beyânı üzere “Hadîs-i şerîflerden, hiç kimsenin göremediği ve sezemediğini görüp sezmiş ve onlardan en ince mânaları ve te’villeri bulup çıkartmıştır. Hükümlerini de bu çıkardığı ince mânalara dayandırmıştır.” İşte Hz. İmâm (r.a.) Efendimiz, Hz. Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz’in ve O (s.a.v.)’in Yüce Ashâbı (r.a.e.) Efendilerimiz’in sünnetini, tedvîn ederek Allâhü Teâlâ’nın zât-ı âlilerine mahsûs ihsânı, lütûf ve keremi sâyesinde kıyâmete kadar bütün zamanlara, mekânlara bu sünneti taşıyarak onu tebliğ ve infâz etmişlerdir. “And olsun ki yeryüzünde emirlerimi tebliğ infâz edecek bir halîfe yaratacağım.” (Bakara s. 30) âyet-i celîlesine de doğrudan mâsadak olmuşlar. (Muhammed Abdurreşid En-Nûmanî, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.)’in Hadis İlmindeki Yeri, s.10-11)