Nebi (s.a.v.) Efendimiz mü’minlere karşı öyle büyük bir sevgisi vardır ki, bu hususta Cenâb-ı Hâkk, Kitâb-ı Kerim’inde; “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe s. 128) buyurmaktadır. Başka bir âyet-i kerimede: “Ey Habibim! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!” (Şu’arâ s. 3) buyurmaktadır. Hâkk Teâlâ hazretleri, Nebi (s.a.v.)’in Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e karşı ne derece düşkün olduğunu ve yumuşak davrandığını: “Allâh’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allâh’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşâvere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allâh’a tevekkül et, ona dayanıp güven. Şüphesiz Allâh, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân s. 159) âyet-i kerimesi ile bir kez daha beyân buyurmaktadır. Son zamanlarda Hindistan’da başlayan ve maalesef Türkiye’de de temsilcileri bulunan Kur’aniyyum akımının müntesiplerine yani bize Kur’an yeter anlayışındakilere tam bu noktada şunu sormak gerekir: Allâh (c.c.) Kur’an-ı Kerim ortada olduğu hâlde neden Nebi (s.a.v.)’e “Allâh (c.c.)’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” buyuruyor? Demek ki Nebi (s.a.v.) ve o yüce ahlâkı olmasazsa Kur’an-ı Kerim insanlarda gerekli tesiri göstermiyor. Kur’an-ı Kerim’i insanlar Nebi (s.a.v.)’in sünnetinden öğrenmek durumundadır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.64-66)