Dinimizde Erkek ve Kadının Mesuliyeti 

Kur’ân-ı Kerîm’de: “Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Râbb’inizden korkun!” (Nisâ s. 1) buyrularak erkek ve kadının yaratılışına dair bilgi verilmiştir.
İslâm’a göre kadın ve erkek, birbirlerinin hak yoldaki yardımcısı ve destekleyicisidirler. Birbirlerini Allâh (c.c.) yolunda ilerlemeye teşvik ederek yaratılışlarının amacı olan dünyâ ve âhiret mutluluğunu kazanmaya çalışırlar. “Mü’min erkekler de, mü’min kadınlar da birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allâh’a ve Resûlü’ne itâat ederler. İşte bunları, Allâh râhmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allâh, Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Tevbe s. 71) buyurarak kadını hakîkî mânâda insan olma mertebesine ulaştırmıştır.
Erkek; kadından daha kuvvetli, zorluklara daha dayanıklı, hâdiseler karşısında daha soğukkanlıdır. Hareketlerinin neticelerini daha iyi düşünür. Kadın ise, fıtraten zaîf, hılkâten nahîftir. His yönünden çok zengin, şefkat yönünden de engin bir deryâ gibidir. Mutlaka bir erkeğin himâye ve desteğine muhtaçdır. Erkeğin kadına göre üstün tarafları olduğu gibi, kadının da erkeğe göre üstün tarafları bulunmaktadır. Her biri ancak bu farklı yaratılışının îcâbını yapabilir.
Çocuğun çeşitli ihtiyaçları karşısında annedeki değişken duyguları ve imkânları erkekte bulamazsınız. Erkekteki tabiatın dâimî sert tezâhürlerine ve hayatın sayısız güçlüklerine karşı koyacak bir yaratılış husûsiyetini de kadında bulamazsınız. Bunun için İslâm Dîni, âile müessesesinde, kadınla erkek arasında kendi maddî ve mânevî kabiliyetlerine göre vazîfe taksîmi yapmıştır. Her cinse görebileceği işi vermiş; kadına, yapamayacağı işi teklif etmemiş, taşıyamayacağı mes’ûliyyeti de yüklememiştir. (Âsım Uysal, Kadın İlmihâli, s.48)