Bir Hak Mezhebe Uymak Ehl-i Sünnet’ten Herkes İçin Zorunludur

Bir Hak Mezhebe Uymak Ehl-i Sünnet’ten Herkes İçin Zorunludur başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ve Sahâbeler devrinden sonra İslâm dünyasında birtakım “mutlak müctehidler” yetişmiş, bu büyük zâtlar Kur’ân Âyetleri’ni ve Peygamber (s.a.v.)’in Hadîslerini mükemmel bir şekilde inceleyerek, dînimizin bütün amel meselelerini büyük bir vukûfla açıklamışlar, hükümleştirmişlerdir. Bu mutlak müctehidlerden dört kişinin mezhebi, İslâm dünyasında kabûl edilmiş ve yayılmıştır. Teferruatta bazı ufak meselelerde birtakım fikir ve anlayış ayrılıkları olmuştur ki, ehemmiyeti yoktur. Bu mezhebler şunlardır:
1. İmâm-ı A’zâm (r.a.)’in kurduğu Hanefî Mezhebi,
2. İmâm-ı Mâlik (r.h.)’ın kurduğu Mâlikî Mezhebi,
3. İmâm-ı Şafiî (r.h.)’ın kurduğu Şâfıî Mezhebi,
4. İmâm Ahmed b.Hanbel (r.h.)’ın Hanbelî Mezhebi.
Diğer mutlak müctehidlerin Mezhebleri devam etmemiş; Ehl-i Sünnet Müslümânları, yukarıda saydığımız dört mezhebde birleşmişlerdir.
Bir Müslümân, hangi mezhebdense, sadece ona bağlanır, ona uyar. Mezheblerin hükümlerini karışık şekilde tatbîk etmek, dinî hükümleri oyuncak etmek demektir. Câhiller ve ilmi az olanların ictihad yapmağa kalkışması, mezheblerin aleyhinde bulunmaları, Ehl-i Sünnet Müslümânlığına ve zaten içten ve dıştan birçok saldırılara uğrayan şu ümmete büyük kötülüktür. Mezheb fikrini yıkmak, Ehl-i Sünnet’i yıkmak demektir. İçinde bulunduğumuz şu felâketli, buhranlı, karanlık devirde dînimizin sâfiyetini ve varlığını koruyabilmek için Ehl-i Sünnet kalesine sığınmalıyız. Bu kalenin dört sağlam burcu dört mezhebdir.
Ey temiz Müslümân! Mezhebine sarıl, onu tam tatbîk et. Mezheb düşmânlarının yaldızlı lâflarına kanma. Onlara bakarsan seni Asr-ı Saadet’in, Selef-i Sâlihîn’in saf Müslümânlığına götüreceklerdir. Halbûki mezhebinden olmakla şeref duyduğumuz, Ehl-i Sünnet’in reisi, “Büyük İmâm” ünvânını kendisine bu ümmetin kendiliğinden verdiği İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.); Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’in bir kısmına yetişmiş ve Selef-i Sâlihîn’in ilmini en güzel şekilde anlayarak dünyaya yaymıştır. Dolayısıyla İmâm-ı ‘zam (r.a.)’e uymak demek Selef-i Sâlihîn’e uymak demektir.
(Merhûm Ahmed Dâvudoğlu, Din Tahripçileri, s.369-370)