Sahabe, müslüman olup, Resûlullâh (s.a.v.) ile arkadaşlık eden veya kısa da olsa, onu gören veya onu görüp imân üzere ölen kimsedir. Ehl-i Sünnet uleması, istisnasız bütün Ashâb (r.a.e.)’in adalet ve sadakâtine ittifâk etmiştir. Çünkü, Cenâb-ı Hâkk Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok âyetinde Resulullah (s.a.v.)’in Ashâbı’nı övmüştür : “Ey Resûlüm! İyiliği emreder, fenalıktan alıkorsunuz ve Allâh’a imânınızda devam edersiniz.” (Al-i İmran s. 110) Bu âyetin açık delâletinden de anlaşılacağı üzere, Ashâb-ı Kiram’ın bu ümmetin en iyileri ve en hayırlıları olmasında şüphe yoktur. Çünkü bu ümmeti hayırlı kılan ve ona şeref bahşeden Resûlullâh (s.a.v)’dir. Onlar Resûlullâh (s.a.v.)’in huzurunda bulunmanın ve bizzat ondan terbiye almanın nuru ile nurlanmanın ve yüce dinine her şeylerini fedâ etmenin şerefine nail olmuş bahtiyar insanlardır. O (s.a.v.)’in sohbetinde bulunup, yüce İslâm dininin hakimiyeti için fedakarlıkların en güzelini gerçekleştiren Sahabe-i Kiram’ı sevmek gerekir. İslâm’ın pek çok hükmü onların gayretleriyle bizlere ulaşmıştır. “Ey müminler, böylece sizi seçkin ve şerefli bir ümmet kıldık ki, bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hak şahidleri olasınız, peygamberler de sizin üzerinizde şahid olsun.” (Bakara s. 143) Resûlullâh (s.a.v.)’in mübarek dudaklarından çıkan bu âyete, Ashâb-ı Kiram’a muhatap olmuşlar. Cenâb-ı Hâkk, onların adil ve doğru şehâdet edeceklerini bildiği içindir ki, kıyâmet gününe kadar, onları diğer ümmetler üzerine şahid kılmıştır. Resûlullâh (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: “Ümmetimin en hayırlıları, bana arkadaş kılınanlardır. Sonra onlardan sonra gelenler ve onlardan sonra gelenler ve onlardan sonra gelenlerdir.” (Müslim) “Sakın Ashâb’ıma küfür (hakaret) etmeyin. Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka olarak verse bile, bu sadakanız, Ashâb’dan birisinin iki veya üç hurma sadakasına erişemez. Hatta bunun yarısına da ulaşamaz.” (Buhari) Ashâb-ı Kiram (r.a.e.) hakkında toplu veya teker teker övücü hadislerin tamamını zikretmemize imkân yoktur. Ancak şu bilinmelidir ki, Ashâb (r.a.e.)’e dil uzatmamak, onları hedef almamak, onları sevmek ve tazimle anmak gereklidir. (Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akaidi, s.157-160)