Hâmd, övmek ve güzellikle vasfetmektir ki, kemâl sıfatlarla sıfatlanmış Allâhü Te‘âlâ’dan başkasına yapılmaz. Peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadîs-i Şerîflerinde: “Elhamdülillâh, şükrün başıdır.” ve “Cenâb-ı Hâkk’ın nimetlerine hamd-ü senâ, insanı nimetin zevâlinden (azalmasından, elden çıkmasından) emîn kılar (korur).” buyurarak hâmdetmenin önemini vurgulamıştır. Çünkü şükür; lisân, kalp ve dış azalarla olunca, lisân da bunu daha çok ortaya çıkarır ve daha delâlet edici olur. Hâmd’in her derece ve mertebesi, Allâhü Teâlâ içindir. Çünkü O (c.c.), her güzelin aslıdır. Zirâ yaratma ve kudret verme bakımından hepsi ondandır ve O (c.c.)’a aittir. Her şey O (c.c.)’un yaratmasıyla ortaya çıkar. Her bir cemâl ve kemâl, Allâhü Teâlâ’nın yanında erir, yok olur. Yani mahvolup gidicidir. Allâh (c.c.)’a dönücüdür. Allâhü Teâlâ: “Allâh’ı; hâmd ile tesbîh etmeyen, hiçbir şey yoktur.” (İsrâ s. 44) buyurmuştur. Âyet, Taberî tefsirinde şöyle açıklanmıştır: “Yedi gök, yer ve onlarda bulunan varlıklar Allâh (c.c.)’u tesbîh ve tenzîh ederler. Aslında hiçbir şey yoktur ki hâmd ile Allâh (c.c.)’u tesbîh etmesin. Ne var ki siz onların tesbîh etmesini anlamazsınız. Şüphesiz ki Allâh (c.c.), çok yumuşak davranan ve çok afvedendir. Bütün mevcudâtın kendi lisânlarıyla ve kendi hâlleriyle Allâh (c.c.)’u tesbîh ettikleri gibi, hayvanlar da kendi lisânlarıyla Allâh (c.c.)’u tesbîh ederler. Ebû Hureyre (r.a.)’den Resûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurdukları rivâyet edilmiştir: “Allâh’a hâmd olsun, cümlesi ile başlanmayan her önemli iş bereketten kesiktir.” Hz. Enes (r.a.)’in rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte ise Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Şüphesiz Allâh, bir yiyecek yiyip de kendisine hâmd eden kulundan mutlaka râzı olur.” (Muhammed Hâdimî (k.s.), Berîka, c.1, s.32-41)