Azim ve çalışkanlık, çocukluklarından beri Muhterem Ömer Öztürk’ün öne çıkan vasıfları olmuş, bu sayede yöneldikleri her işte -biiznillâh- muvâffak olmuşlardır. Birkaç saatlik uyku ile günlerini geçirmekte; Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’den birinin meseleleri, bundan kaynaklanan üzüntü ve bedenlerindeki hastalıklar sebebiyle çoğu zaman bu birkaç saatlik uykudan da mahrum kalmakta, gece-gündüz dünya rahatını terk etmektedirler. “Biraz istirahât buyursanız” diyen hadimlerine çoğu kez, “İstirahât kabirde” cevâbını vermişlerdir. Eski arkadaşlarından birinin tespiti: “Ben yirmi dört saatte yirmi beş saat çalışan sadece Ömer Bey’i gördüm!” MTTB başkanlıkları zamanında kendisinin en çalışkan mesai arkadaşlarından biri, genel sekreter olan Yusuf Akkaya bile: “Ömer ağabey, siz kendinize üç genel sekreter tayin edin, sekizer saat çalışalım biz bu çalışmaya ayak uyduramıyoruz. Kusura bakmayın!” demiştir. 1977 senesinde geçirdikleri trafik kazası sonrası dokuz ay yatmışlar, bunun üzerine ihvândan maneviyat ehli bir zât: “Ömer Bey, bel kemiğinin kırılması hoş bir şey değil; ama senin belin kırılmazsa sen nasıl duracak, nasıl oturacaktın? Sen durmayan, oturmayan bir kimseydin. Allâh (c.c.)’un bu takdiri karşısında bundan sonra artık oturarak hizmet etmen gerekecek” demişlerdir. Muhterem Ömer Öztürk’ün mevcut sıhhâtleri, oturarak hizmet etmelerine bile müsait değilken, azim ve metanet ile hizmetlerine devam etmektedirler. Bütün bunların temelinde kendilerinin cihâd anlayışı yatmaktadır. Canlarıyla ve mallarıyla; başta nefse karşı olmak üzere an-be-an, gün-begün ve ömür boyu süren ve her seferinde Allâh (c.c.)’un izniyle galip gelinen bir cihâd… (Misvâk Neşriyat, Hak Yolda Kılavuz Ömer Öztürk, s. 223)