Ey hakikati arayan kişi! Bilmelisin ki İslâm dininin iki yönü vardır: 1.Yasaklardan, kalb, beden ve şehvetle ilgili günâhlardan kaçınmak. 2.İyilikleri, sevap, iyi, güzel işleri yapmak… Günâhlardan kaçınmak iyilikleri yapmaktan daha zordur. Zor olduğu için de haramlardan kaçınmanın sevâbı iyilikleri yapmaktan daha çoktur. İyilikleri herkes yapabilir. Ama yasaklardan sadece Allâh (c.c.)’un sâlih kulları korunabilir. Kalbe gelen kötü düşüncelerden, beslenmekte yani yeyip-içmekte harama düşmekten ve cinsî konularda günâha düşmekten korunabilenler ancak sâlihlerdir. Onun için sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: “Gerçek muhacir kötülüklerden hicret eden, onları terk edendir. Gerçek mücâhid ise nefsinin hevâsıyla cihat eden, kötü isteklerini yapmamak için nefsiyle mücadele edendir.” Bu kimseler şehvet, yeyipiçmek ve harama bakmakla ilgili günâhlardan kendilerini koruyup sevâplara koşanlardır. Bir hadis-i şerif’te: “Gerçek mücâhit, nefsiyle (nefs-i emmâresiyle) cihat edendir.” (Tirmizî) buyrulmuştur. Bütün cihatların başı, kişinin bütün kötülükleri emreden kendi nefsiyle cihat etmesi, onun kötü isteklerini reddedip tâatı, Allâh (c.c.)’a ibâdeti tercih edebilmesidir. Bunu beceremeyenlerin maddî düşmanla cihat etmeleri de mümkün değildir. Peygamberimiz (s.a.v.) Veda Haccı’nda şöyle buyurmuşlardır: “Size mü’minin kim olduğunu haber vereyim mi? Mü’min, canlarına ve mallarına zarar vermeyeceğinden insanların emin olduğu kimsedir. Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir. Mücâhit, tâat ve ibâdet yolunda nefsini zorlayan, o yolda gayret gösteren kimsedir. Muhacir, hata ve günâhları terk eden kimsedir.” (Huccetül İslâm İmâm Gazâlî (r.âleyh), Nasıl İyi Bir Kul Olunur?, s.276-278)