Hz. Ebû Bekir (r.a.) kölesinin getirdiği bir sütten içti ve hemen kölesine dönerek: “Bunu nereden aldın?” diye sordu. Köle:” Kehânette bulundum, yani gaybden bâzı haberler verdim de ücret olarak bu sütü aldım.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a.), içtiği sütü midesinden çıkarmak için boğazına parmak saldı ve boğulacak şekilde istifrâ ederek, çıkarmaya çalıştı. Sonra da: “Allâh’ım, midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım.” dedi. Rivâyete göre, hâdiseyi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) duyunca: “Ebû Bekir’in midesine helâl ve temiz olan lokmadan başka bir lokma sokmadığını bilmiyor musunuz?” buyurdu. Bunun gibi Hz. Ömer (r.a.) de, yanlışlıkla sadaka develerinin sütünü içtiği zaman, hemen parmak salarak kusmuş ve sütü çıkarmıştır. Abdullah b. Ömer (r.a.): “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi olsanız da, harâm ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allâh (c.c.) o ibâdetleri kabul etmez.” demiştir. Selefin eserlerinde şöyle rivâyet edilmiştir: Bir kimse va’z edeceği zaman, âlimler cemâatle: “Onun üç hâlini araştırın ve ondan sonra dinleyin. Bunlardan birincisi, itikâdına bakın; bid’atlere inanıyorsa şeytânın dili ile konuşur, onu dinlemeyin. İkincisi, yediği yemeğe dikkat etmiyorsa havadan konuşur; onu da dinlemeyin. Üçüncüsü, aklına bakın, çünkü aklı tam değilse sözü de doğru değildir; ona itibâr etmeyin. Çünkü onun bozduğu düzelttiğinden çok olur.” derlerdi. Hz. Ali (r.a.) ve diğerlerinden gelen meşhur haberlerde, helâl malın hesabı, harâm olanın ise azâbı vardır. Başkaları, şüpheli olan malın da itâbı olduğunu ziyade etmişlerdir. İşte onlar, şüpheli şeylerden böyle sakınırlardı. (İmâm Gazâli, İhyâ-u Ulûmi’d-din, c.3, s.238-241)