Açlık ve Nefsin Arzularını Terk Etmek
Açlık ve Nefsin Arzularını Terk Etmek. Açlık, sûfîlerin sıfatlarından biri olmuştur. O aynı zamanda nefis terbiyesinin temel esaslarından biridir.
Allâhü Te’âlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: “Muhakkak sizleri biraz korku ve biraz açlık ile imtihan edeceğiz… Sabredenleri müjdele!” (Bakara s. 155)
Allâhü Te’âlâ başka bir âyette şöyle buyurmuştur: “Onlar kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını kendilerine tercih ederler.” (Haşr s. 9)
Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: “Bir gün Hz. Fâtıma (r.anhâ), elinde bir parça ekmek ile Resûlullâh (s.a.v.)’e geldi. Efendimiz (s.a.v.): “Ey Fâtıma, bu elindeki ekmek parçası nedir?” diye sordu; Hz. Fâtıma (r.anhâ), “Pişirdiğim ekmektir. Bu parçayı size getirmeden yemeye gönlüm razı olmadı.” dedi. Resûlullâh (s.a.v.): “Şunu bil ki, üç gündür babanın ağzına giren yemek budur” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel)
Bunun için açlık, sûfîlerin sıfatlarından biri olmuştur. O aynı zamanda mücahedenin (nefis terbiyesinin) temel esaslarından biridir. Gerçekten seyrü sülük erbâbı (manevî terbiye yoluna girenler) açlığa ve yemekten uzak kalmaya kendilerini yavaş yavaş alıştırmışlardır. Onlar hikmetin kaynağını açlıkta bulmuşlardır.
Abdullâh-ı Tüsterî (rh.a.) on beş günde bir yemek yerdi. Ramazan ayı girince, diğer ayın hilâlini görünceye kadar bir şey yemez, her gece sadece su ile iftar ederdi ve şöyle derdi: “Allâhü Te’âlâ dünyayı yarattığı zaman isyân ve cehâleti tokluğun içine, ilim ve hikmeti de açlığın içine koydu.”
Yahya b. Muâz (r.a.) demiştir ki: “Eğer açlık çarşıda satılan bir şey olsaydı, âhirete yönelmiş kimselerin çarşıya girdiklerinde ondan başkasını almaları uygun olmazdı. Açlık müridler için bir riyazet (nefis terbiyesi), tövbe edenler için güzel bir tecrübe, zâhidler (gönlünü dünyadan çekenler) için bir siyaset, arifler için de ilâhî ikramlara sebeptir.”
(Abdulkeri Kuşeyrî, Kuşeyrî Risalesi, 314-315.s.)