Hz. Âişe-i Sıddîka (r.anhâ) vâlidemiz, rivâyet ettikleri hadîste, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in şöyle müjde verdiklerini haber veriyorlar: “Zilhicce’nin ilk on gününün gecelerinden birini ihyâ etmesi, o kimsenin bir seneyi hacc ve umre ibâdetiyle ihyâ etmesi gibidir. Bu (dokuz) günlerden bir gün oruç tutması, senenin öbür vakitlerinde ibâdetle meşgûl olması gibidir; o kadar sevâb alır.”
Hz. Alî (k.v.) Efendimiz’den de Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in şu müjdeli hadîs-i şerîfleri rivâyet edilmiştir: “Zilhicce’nin ilk on günü gelince, siz tâat ve ibâdete gayret ediniz; zîrâ Allâhü Teâlâ o günleri, öbür günlerden üstün; gecesine hürmeti de gündüzüne hürmet gibi kılmıştır. Biriniz Zilhicce’nin ilk on gecesinden birinde, gecenin üçte ikisi geçtikten sonra dört rekât namâz kılıp, her rekâtta Fâtiha’dan sonra üçer kere Âyetü’l kürsî, üçer kere İhlâs-ı Şerîf ve birer kere de Felâk ve Nâs sûrelerini okusa ve namâzı bitirince, ellerini kaldırıp “Sübhâne zî’l’izzeti ve’l ceberût. Sübhâne zi’lkâ‘ideti ve’lmelekût. Sübhâne’l hayyü’llezî lâyemût. Lâ ilâhe illâ hüve yuhyî ve yumît ve hüve hayyun lâ yemût. Sübhâna’llâhi rabbi’l ’ibâdi ve’lbilâdi ve’lhamdü li’llâhi kesîran tayyîben mübâraken ‘alâ küllî hâlin. Allâhu ekber kebîran. Rabbenâ celle celâluhu ve kudrete bikülli mekânin” dese ve sonra da dilediği gibi duâ eylese, Beytullâh’ı haccetmiş, Resûlullâh (s.a.v.)’i ziyâret etmiş ve Allâh (c.c.) yolunda cihâd etmiş gibi ecir ve sevâb kazanır. Allâhü Teâlâ o kimseye, o kimsenin, dilediği şeyi verir. Sizden biriniz, Zilhicce’nin ilk on gecesinin her gecesinde bu namâzı kılsa, bu duâyı okusa ve diledigi gibi duâ etse, Allâhü Teâlâ, ona Firdevsü’l a‘lâyı helâl kılar; günâhlarını ondan siler. O kimse Arefe günü oruç tutsa gecesinde de bu namâzı kılsa ve haber verildiği üzere duâ etse, Allâhü Teâlâ’ya yalvarsa; Allâhü Teâlâ: “Ey benim meleklerim, şâhid olunuz ki ben o kulumu bağışladım. Beytullâh’ı haccedenlere, onu ortak eyledim” der. Bu hâlde melekler, Allâhü Teâlâ’nın o mü’min kulunun kıldığı namâzı ve ettiği duâsı sebebiyle ihsân buyurduğu ecir ve sevâblardan ötürü sevinirler ve neşelenirler.”(Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibîn, s.320)