Yatarken kıbleye dönerek yatmalıdır. Ya sırt üstü yatar, böylece ayakları ve yüzü kıbleye yönelik olur. Bu, yeni ölmüş bir ölünün durumunu andırır. Ya da, bir yanı üzere yatarak yüzünün kıbleye yönelik olmasını sağlar. Genelde sağ yanı üzere yatar ve yüzü kıbleye yönelik olur. Bu da, kabirdeki ölünün durumunu andırır. Birinci yatma durumunda, ölüm esnasında alacağı şekli, ikincisinde, kabirdeki yatış şeklini düşünüp hatırlamalıdır. Nitekim Cenâb-ı Hâkk, bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Biz yeryüzünü, dirilere ve ölülere bir toplanma yeri yapmadık mı?” (Mürselat s. 25) Âyetin, ehli tefsirce benimsenen bir manası şudur: Yer, üzerinde dirileri, içinde de ölüleri barındırmaktadır. Allâh (c.c.) uykuyu, kendi zâtına delil olan âyetlerden biri kılmıştır. “Geceleyin ve gündüzün uyumanız ve Allâh’ın lutfundan nasibinizi almanız da, O’nun varlığının delillerindendir. Gerçekten bunda, gerçeği kalp kulağı ile işiten bir kavim için ibret vardır.” (Rum s. 23) Suffa ehlinden olan fakir Sahabiler ve bir kısım Tabiun devri zahidleri, yattıklarında vücutları ile toprak arasında herhangi bir şeyin bulunmasını istemezlerdi. Çünkü onlar, vücutlarının doğrudan toprağa temas etmesini tercih ederlerdi. Elbiselerini yorgan yaparlar ve şöyle derlerdi: “Topraktan yaratıldık ve tekrar toprak olacağız.” İbret alanlar için uyku, dünya ile ahiret hayatı arasında olan bir haldir. Nitekim perdesi kalktığında, dünya hikmetleri ile ortaya çıkar. Örtüsü açıldığında ahiret, ilâhî kudret ile zahir olur. Bu durumda, dünya hayatı bir rüya gibidir. Nitekim Allâh (c.c.), bir ayette şöyle buyurmuştur: “Gece sizi öldürür gibi uyutan, gündüzün de ne işlediğinizi bilen, sonra da belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi uyandıran O’dur.” (En’am s. 60) (Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu’l Kulûb, c.1, s.177-178)