Söylenmesi Şerî’âtta câiz olmayan her sözü zarûretsiz olarak dinlemek kulak âfetlerindendir. Nitekim dil afetlerinden olan gıybet, iftirâ, yalan, alay etmek gibi şeylerle malâyani (boş işler) kabilinden olan, âhirete ve dünyaya yarar, ahlâk ve iyilikle alâkalı tarafı olmayan hikâye, kıssa ve sözleri söylemek harâm olduğu gibi, dinlemek de harâmdır. Bunun delîli şu âyet-i kerîmedir: “Muhakkak ki işitmeden, görmeden ve kalbden, bunların hepsinden sual sorulacaktır.” (İsra s. 36) Koğuculuk (söz taşımak), gıybet, iftirâ gibi yasak sözleri, zarûret olmadığı hâlde dinleyen kimse, o günâhı işleyenle birlikte günâhkâr olur. Zîrâ Resûlullâh (s.a.v.) gıybeti, söylemeyi de dinlemeyi de yasaklamıştır. Resûlullâh (s.a.v.) bir hadîsinde şöyle buyuruyor: “Zaruretsiz çalgı dinlemek ma’siyet, o mecliste bulunmak fısk ve ondan lezzetlenmek küfürdür.” Buradaki küfür, Şerîat’ta Allâh (c.c.)’a veyâ açık bir emrini red ve inkâr mânasında küfür olmayıp örtü mânasınadır ki böyle bir meclisten duyulan lezzet, alınan ilâhî ilhâm zevklerini ve manevî lezzetleri örter demektir. Böyle bir zevk de elbette ki kalbi kurutur, sertleştirir ve katılaştırır. Dinlenmesi harâm olan bir ses, istenmeyerek kulağa gelse, bu bir işitmedir; dinleme değildir. Fakat işitilen şeye uyarak kulak verip dinlerse o dinleme harâmdır. Tekrar işitmemek için de çaresine bakmak vâcibtir. Hattâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in, böyle bir vak’ada mübârek parmaklarını kulaklarına tıkadıkları rivâyet olunmuştur. Başkalarının birbirine gizlice söyledikleri ve yayılmasını çirkin saydıkları sözlerini, bir kimsenin herhangi bir şekilde gizlice dinlemesi de harâmdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki: “Her kim bir kavmin dinlenmesini çirkin saydıkları sözlerini dinlerse, kıyâmet gününde o dinleyenin kulaklarına kurşun akıtılır.” Eğer bu dinlemede, bir fesâdı def etme, bir zarârdan sakınma veyâ bir nasîhat maksadı varsa böyle olan dinleme câizdir. (A. Kemaleddin Üstün, Elli Dört Farz Şerhi, s.341-343)