Kurbân bayramının arefe gününün sabah namâzından itibâren bayramın dördüncü gününün ikindi namâzına kadar yirmi üç vakit farz namâzlardan sonra bir def‘a: “Allâhü ekber, Allâhü ekber, Lâ ilâhe illâ’llâhü va’llâhü ekber, Allâhü ekber ve li’llâhi’l hâmd” diye tekbîr alınır ki, buna teşrîk tekbîri denir. Teşrîk tekbîrleri, âlimlerin birçoğuna göre vacîbdir. (Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.77)
AHMED B. HANBEL (R.ÂLEYH)’İN İMÂM-I A‘ZAM (R.A.) İÇİN AĞLAMASI
Ahmed b. Hanbel, halîfe tarafından baskıyla teklif edilen kadılığın kabul edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu sebeble kırbaçlanan Ebû Hanîfe (r.a.)’in sabretmesi için ona duâ ediyordu. Çünkü böyle durumlarda insanın fikrinden dönmesi söz konusu olabilirdi. Böyle bir durumda sabretmek vacip, teklifi reddetmek ise farzdı. Ahmed b. Hanbel’e göre basit bir meseleden dolayı bir âlimin yediği kırbaçlara sabretmesi, müslümanların bütünüyle hataya düşmesine sabretmesine tercih edilmeliydi. Bunlar, hadîs ve fıkıhta otorite, tüm dünyada mensupları bulunan bir mezhebin kurucusu Ahmed b. Hanbel’in İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.) hakkındaki açıklamalarıdır. O İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i sadece övmekle kalmamakta, aynı zamanda büyük bir imparator bile olsa, her türlü baskıya karşı tereddütsüz ve korkusuzca sabretmek husûsunda örnek bir şahsiyet olduğunu da ifade etmektedir. (Misvâk Neşriyât, Muhaddisler Nazarında İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, c.1, s.213)