Temeli Doğruluk Üzere Attım
Bir gün Gavs-ı A’zâm Seyyid Abdülkâdir Geylânî (k.s.)’a; “Bu işe başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esâs aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?” diye sordular. Buyurdular ki: “Temeli sıdk ve doğruluk üzerine attım. Aslâ yalan söylemedim. Yalanı kâğıda bile yazmadım ve hiç yalan düşünmedim. İçim ile dışımı bir yaptım. Bunun için işlerim hep rast gitti. Çocuk iken maksadım, niyetim, ilim öğrenmek, onunla amel etmek, öğrendiklerime göre yaşamaktı. Anneme gidip; “Beni Allâhü Te‘âlâ’nın yolunda bulundur, izin ver, Bağdad’a gidip ilim öğreneyim. Sâlih zâtları ve evliyâyı bulup ziyâret edeyim” dedim. Küçük bir kâfile ile Bağdad’a gitmek üzere yola çıktım. Hemedân’ı geçince, altmış atlı eşkiya çıkageldi. Kâfilemizi bastılar. Kervânı soydular. İçlerinden biri benim yanıma geldi. “Ey derviş! Senin de bir şeyin var mı?” diye sordu. “Kırk altınım var” dedim. “Nerededir?” dedi. “Koltuğumun altında dikili” dedim. Alay ediyorum zannetti. Beni bırakıp gitti. Bir başkası geldi, o da sordu. Fakat o da bırakıp gitti. İkisi birden reîslerine gidip, bu durumu söylediler. Reisleri beni çağırttı. Bir yerde, kâfileden aldıkları malları taksim ediyorlardı. Yanına gittim. “Altının var mı?” dedi. “Kırk altınım var” dedim. Elbisemin koltuk altını sökmelerini söyledi. Söküp, altınları çıkardılar. “Neden bunu söyledin?” dediler. “Annem, ne olursa olsun yalan söylemememi tembih etti. Anneme doğruluktan ayrılmayacağıma söz verdim. Verdiğim sözde durmam lazım” dedim. Eşkıyâ reîsi, ağlamaya başladı ve “Bu kadar senedir ben, beni yaratıp, yetiştiren Rabbime verdiğim sözü bozuyorum” dedi. Bu pişmânlığından sonra tövbe edip, haydutluğu bıraktığını söyledi. Yanındakiler de: “İnsanları soymakta, yol kesmede sen bizim reîsimiz idin, şimdi tövbe etmekte de reîsimiz ol” diyerek hepsi tövbe ettiler. Kafileden aldıkları malları sâhiblerine geri verdiler. İlk defa benim vesilemle tövbe edenler, bu altmış kişidir.”
(Evliyâlar Ansiklopedisi, c.1, s.388-389)