Osmanlı Devleti ilmî müesseselerini yaptığı gibi hemen fetihleri müteakip sosyal müesseselerini de kurmaya başlamış, devletin hududu genişledikçe bu teşekkül de o nisbette artmıştır.
Sultan Fatih’in memleketi teftiş için görevlendirdiği iki papaz dolaşmaya devam ederler: İznik’te bir adam, kendisine bir tarla satan şahsı, şöyle bir sebepten dolayı dâvâ etmektedir.
Fatih Sultan Mehmet Hân, İstanbul’u aldıktan sonra bir gün şehirde dolaşırken mahzen gibi bir yerden inilti sesleri duyuyor. Adamları oraya gidince perişan vaziyette iki papaz ile karşılaşıyorlar. Niçin hapsedildiklerini soruyorlar.
Osmanlı Devleti’ne “Gaziler Devleti” lakâbı yakışmaktadır. Zira gazâ anlayışı o zaman kuruluş aşamasında Osmanlı Devleti’ni diğer beyliklerden ayırt eden en mühim unsurdu.
Selçuklu Sultânı, Ertuğrul Gazi’yi 1231’de Bizans’la gazâ etmek ve Türkiye’nin sınırını korumak üzere, Kuzeybatı Anadolu’ya yerleştirdi. Böylece Ertuğrul Gazi, Batı Anadolu’daki Türk uç beyleri arasına girdi.
1971 yılında İstanbul’da, MTTB Genel Başkanı Ömer Öztürk tarafindan kurulan vakfımız; milletimizin tereddütsüz güveni, yarım asırlık tecrübesiyle; eğitim, yurt, burs ve yayıncılık alanlarında hizmet vermektedir. Muhterem Ömer Öztürk’ün, bütün masraflarını karşılamaya devam ettiği Fatih Gençlik Vakfı’nda, üniversite öğrencilerine 1971 senesinden itibaren burs verilmeye başlanmıştır.
29 Mayıs’da Sultan Menmed Han, sabah namazından sonra güneş yükselince iki rek’at namaz kılarak kılıcını kuşanıp ata bindi ve askerlerine; “Şimdi parlak bir cihâd için birbirinizi teşvik ediniz, zafer için üç şart esastır. Niyetinizi hâlis edip, emirlere itaat ediniz. Yâni tam bir sükûnet ve intizâm ile verilen emirleri eksiksiz icra edip, yaptırınız, îmânınızın verdiği galeyan ile muhârebeye koşunuz.
Türk-İslâm târihinde çok önemli bir yer tutan İstanbul’un fethi, İslâmiyet’le birlikte ortaya çıkan mukaddes bir ideâl, yüce bir gâyedir. Bu ulvî gâye uğruna önce Arablar, sonra da Türkler İstanbul surları önünde seve seve can verdiler. İstanbul, 1453 senesine kadar çeşitli millet, devlet ve topluluklar tarafından birçok defa muhasara edildi.
Yavuz Sultan Selim Hân’ın zamanında Anadolu ve Rumeli kazâskeri olan Sarı Gürz Nûreddîn Hamza Efendi’nin şiîler hakkında verdiği fetvâ şöyledir: “Hüvelmu’în Bismillâhirrahmânirrahîm. Sevdiği kullarına yardım eden, düşmanlarını da kahreden Allâhü Teâlâ’ya hamdolsun. Peygamberlerinin en üstünü olan Muhammed (s.a.v.) ve O (s.a.v.)’in âl’ine ve Ashâbı (r.a.e.)’e salât ü selâm olsun.
Yahya Kemal diyor ki; Türkler yalnız mekânı değil, zamanı da fethetmesini bilen bir millettir. Nitekim Rumeli’yi alıyorlar, biz burada yedi asır oturacağız diyorlar ve oturuyorlar. Mısır’da dört yüz sene kalacağız diyorlar ve kalıyorlar.
Osmanlıların Haremeyn-i Şerifeyn ve ahalisine verdiği hizmet saymakla bitmez. Osmanlı’nın Haremeyn ahalisine verdiği önemin en açık örneklerinden biri “Surre Alayları” yoluyla yapılan yardımlardır. Bu ayni ve nakdi yardımı düzenli ve devamlı olarak sadece Osmanlı sultanları gerçekleştirmiştir.
“Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helâl etmiyorum! Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çocuklarımı gözümün önünde parçalasalar helâl ederdim de, Sevgili (s.a.v.)’in yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helâl etmem!
Sultan 2. Abdülhamîd Hân, Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü, İslâm halifelerininin doksan dokuzuncusudur. Abdülhamîd Han gençliğinde kazandığı serveti, halifeliği döneminde İslâm dîninin yükselmesi ve müslümanların arasında birlik ve dirliğin temini için harcadı.
Firnas, 810-887 yılları arasında yaşamış Endülüslü bir İslam âlimdir. Endülüs’ün Ronda bölgesindeki Tâkerunâ’nın (Takoronna) köylerinden birinde doğdu. Kurtuba’da büyüdü ve orada tahsil gördü. Daha gençliğinde kimya, astronomi ve edebiyat alanında adını duyurdu.
Çanakkale savaşları, İslâm-Türk tarihinin şeref levhalarından biridir. Bu başarı, yalnız Osmanlı kuvvetlerinindir. Deniz yönünün kapalı ve demiryolunun Sırbistan toprağında kesik olmasından ötürü müttefiklerimizin Avusturya ve Almanya’nın Çanakkale’ye kattıkları kuvvet çok azdır.
Dr Mehmet Hakan Sağlam’ın Lozan konulu konuşması: “Lozan’da neleri kaybettik biliyor musunuz? 3 Mart1924, halifelik kaldırıldı. (1923’te imzalanmasına rağmen) İngiltere Lozan’ı ne zaman onayladı? 16 Temmuz 1924 Çünkü Lozan’da İngiltere’nin bir şartı vardı. İngiltere diyordu ki, tamam sizinle anlaştık, bu toprakları verdiniz, bunları aldık. Size de şu kadar toprak bıraktık ama bu anlaşmayı onaylayabilmemiz için mutlaka halifeliğin kaldırılması lazım!
1. Yerçekimi kanunu: İSAC NEWTON değil BİRUNİ bulmuştur. (500 sene önce) 2. Kan dolaşımı: WİLLİAM HARVEY değil İBN-İ NEFS bulmuştur. (300 sene önce)
Devlet, bütün Türk devletlerinde saltanat hanedanının müşterek malı idi. Âl-i Selçuk’ta, Âl-i Cengiz’de, Âl-i Timur’da ve Anadolu Beyliklerinde hep böyle idi. Bunun çok zararlı neticeleri tarihen sabittir.
Orta Çağ’da Türkler, bulundukları yerdeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlık ve buna mukabil İslâm halifelerinin istikrarlı yönetimi ve bilginleri himaye etmelerinden dolayı yavaş yavaş Asya Kıtası’nın orta bölgelerinden güneye doğru inmeye ve 8. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’e girmeye başlamışlardı.
Anadolu’da Osmanlı Devleti’nden önce bir başka devlet, Türkiye Selçukluları hüküm sürmüştür. Bunlar, haçlı ordularını perişan etmiş, Bizanslılar’ı yenilgilere uğratmışlardır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin dünyadan ecelleri ile, yahut suikast neticesinde veya savaşlarda şehid düşerek ayrılan sultanları, devletin başkenti Konya’nın meşhur Alâeddin Tepesi’ndeki Selçuklu hanedanına mahsus türbeye defnedilirlerdi.
Gözlem aletlerinin ve yeni yöntemlerin gelişiminde müslüman astronomların öncellerine kıyâsla kaydettikleri büyük ilerlemeler hakkında, İslâm astronomisine yönelik modern bilimsel araştırmaların gerçekten de erken sayılabilecek bir aşamasında, bilim adamı C. A. Nallino’nun edindiği genel izlenimden şunu duyuyoruz: “Araplar hem trigonometrik formüllerin kullanımında hem de aletlerin sayısı, kalitesi bakımından ve gözlem teknikleri sayesinde öncelleri Yunanları övgüye değer bir biçimde aşabildiler.