“Muhabbet vesaire için efsun yapmak, iplik okumak veya nüsha yazmak suretiyle sihir yapmak, şirktir.” (Ebû Davûd)
Sihir, öğrenmeye ve başkasından ders almaya dayanan bazı özel hareketleri yapmakla kötü ve zararlı bir nefis için meydana gelen olağanüstü durumdur. Böylece sihir, şu hususlarla keramet ve mucizeden ayrılır; zamana, yere ve şartlara bağlıdır. Kendisine karşı konulabilir. Benzerinin yapılmasına çaba harcanabilir. Sahibi, çoğunlukla dışı ve içi bakımından pistir. Dünya ve ahiretteki özelliği de perişanlıktır. Hâk ehline göre, sihir aklen mümkündür ve naklen sabittir. Aynı zamanda nazar da böyledir.
Keramet ve sihir arasındaki fark ise şudur: Peygamberliğin meydan okuyuşuyla birlikte olmayan olağanüstü olay, eğer Allâh (c.c.)’un ve kullarının haklarını yerine getiren salih bir kimsenin eliyle meydana gelirse kerâmettir. Böyle olmayan bir kimsenin eliyle meydana gelmesi halinde ise sihir ve istidrâcdır. Bir de adı geçen salih kimseyi, ayırd etmek, gizliliği olmayan açık bir durumdur. Çünkü ne simaları ne de terbiyeleri birbirine benzer. Kaldı ki salih olmayan kişi, yanıltıcı bir kılığa bürünse bile, davranışından veya sözünden yayılan pis koku, muhakkâk onu salihten ayıracaktır.
Sihrin hükmüne gelince; küfre yol açan hususlardan biri de, içinde güneşe ve benzerine ibâdet bulunan sihirdir. Şayet sihirde böyle bir ibâdet yoksa bu takdirde küfür değil, haram olur. “Kim bir sihirbaza veya kâhine veya yıldızlara bakıp gaibden haber veren kimseye gider, ondan birşeyler sorar ve onun söylediklerini de doğrularsa, Nebî (s.a.v.)’e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur.” (Heysemî)
Bir Şeyin Zararından Korunmak İçin Okunacak Dua:
“Bi’smillâhi’llezî lâ-yedurru me‘a’smihî şey’ün fi’l-‘ardı velâ fi’s-semâi ve hüve’ssemî‘ u’l-alîm.” Bu duâ sabah akşam üç kere okunursa okuyana bir şey zarar vermez.” (Tirmizî)
(Resail-i İbn-i Abidin, s.488)