Şeriat, sadece mükellefleri arzu ve heveslerinin esiri olmaktan kurtarmak ve sırf Allâh (c.c.)’un kulu olmalarını temin etmek için gelmiştir. Yüce Râbbimiz bu meyanda şöyle buyurmuşlardır: “Eğer gerçek (hak) onların heveslerine uysaydı; gökler, yer ve onlarda bulunanlar bozulup giderdi.” (Mü’minûn s. 71) Kutlu İslâm şeriatı masumdur; hata ve tahriften korunmuştur. Onu tebliğ eden Hz. Peygamber (s.a.v.) de masumdur. Nitekim icmâ ettikleri konularda, onun ümmeti de masum bulunmaktadır. Bu hususa açıkça ya da dolaylı olarak delâlet eden deliller vardır: “Doğrusu Kitâb’ı biz indirdik, onun koruyucusu elbette biziz.” (Hicr s. 9), “Bu kitâb, … âyetleri kesin kılınmış (sağlama bağlanmış) kitaptır.” (Hûd s. 1) âyetleri buna örnek olarak gösterilebilir. Öbür taraftan da: “Ey Resûlüm! Senden önce gönderdiğimiz hiçbir elçi ve peygamber yoktur ki, bir şeyi arzuladığı zaman, şeytân onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Allâh şeytânın karıştırdığını giderir, sonra Allâh kendi âyetlerini tahkim eder.” (Hacc s. 52) buyurmuştur. Bu âyetlerde Yüce Allâh, kendi âyetlerini korumakta ve onları tahkim etmekte, sağlama bağlamakta olduğunu; böylece onların başkalarıyla karışmasını önlediğini, onlara yapılacak herhangi bir müdâhaleye meydan vermediğini, neticede onları her türlü tahriften koruduğunu belirtmiştir. Sünnet, her ne kadar bu âyetlerde zikredilmemişse de, o da nihâî olarak Kur’ân’a çıkmakta, onun açıklayıcısı olmakta ve onun etrafında dönmektedir. Kitap ve sünnetten herbiri, birbirini desteklemekte ve bir bütün görünümü vermektedirler. Yüce Allâh şöyle buyurmaktadır: “Bugün, size dininizi ikmâl ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâmiyeti beğendim.” (Mâide s. 3) (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.2, s.37-54)