Şeriat Tarikat Hakikat
Her şeyin muhakkak bir zahiri (dışı, görünen tarafı), bir de bâtını (içi, görünmeyen tarafı) vardır. Dinin de zahiri şeriat, bâtını ise hakikâttir.
Hakikâtsiz şeriat, faydasız; şeriatsız hakikât ise bâtıldır. Biri olmadan diğerinin hayrı ve faydası olmaz. Şeriat billur bir vazo, hakikat içindeki öz, tarikat onu yemenin yoludur.
Sâvî (r.âleyh) diyor ki: “Şeriat, Resûlullâh (s.a.v.)’in Allâh (c.c.) tarafından getirip bizi mükellef kıldığı vâcibler, mendublar, haramlar, mekruhlar ve caizler topluluğudur.” Bazı âlimler şeriatı şöyle tarif etmişlerdir: “Şeriat, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak, Allâh (c.c.)’un dinine yapışmaktır.”
Tarikat, vâcib ve mendubları yerine getirmek, mubâhlardan kaçınarak ihtiyatla hareket etmek, uykusuzluk ve açlıkla vera’ (takvâ), riyâzât (az yiyip içmek ve az uyuyarak nefsi terbiye etmek) yapmaktır.
Hakikat, eşyanın / varlıkların iç yüzünü anlamaktır. Allâh (c.c.)’un isimlerini, sıfatlarını ve zatını müşahede etmek, Kur’ân’ın sırlarını, yasak ve caiz (yapılması serbest olan) fiillerin sebeplerini anlamak, başka bir kimseden öğrenilmeyip sadece Allâh (c.c.) vergisi olan gaybî bilgilere kavuşmaktır. Nitekim Allâh (c.c.) şöyle buyuruyor: “Ey imân edenler! Eğer Allâh’a saygı duyup emrine uygun yaşarsanız, size iyiyi kötüden ayırt eden bir anlayış, bir nur verir.” (Enfal s. 29) Yani o mânâlar, bir öğretici olmaksızın vasıtasız olarak Allah (cc) tarafından kalbinize aktarılır. Başka bir âyette de şöyle buyuruluyor: “Allâh’tan ittikâ edin / Allâh’ın istediği gibi hareket edin, Allah size bilmediklerinizi öğretir.” (Bakara s. 282)
Bu öğretme bir öğretici tarafından değil, bizzat Allâh (c.c.) tarafından vasıtasız şekilde olur. İmâm Mâlik (r.a.), “Bildiğiyle amel edene Allâh (c.c.) bilmediğini de öğretir” buyuruyor.
(Huccetül İslâm İmâm Gazâlî (r.âleyh),Nasıl İyi Bir Kul Olunur?, s.46-47)