Semûd kavmi; Medine’nin kuzeyinde, Şam’la Hicâz arasında Hicr denilen mevkide, ikâmet ederdi. Bunlara, “İkinci Âd” da denir. Kayaları oymak suretiyle birçok mesken vücûda getirmişlerdi. Bıraktıkları eserlere nazaran Semûdiler, Âd’dan daha medeni ve ilerlemiş idiler. İşte Salih (a.s.), bu kavme gönderilmişti. Fakat O’nun mu’cizelerine inanmamışlar, şirk ve dalâlette ısrâr etmişler, sonra da hepsi helâk olmuşlardı. Semûd kavmi, Sâlih (a.s.)’dan risâletine delil olmak üzere bir mu’cize istemişlerdi. Sâlih (a.s.): “Peki, ne yapmamı arzu ediyorsunuz?” dedi. “Biliyorsun ki yarın bayramımız var. Sen de bizimle birlikte sahraya gel. Orada sen Allâh’ından bir şey iste. Biz de putlarımızdan isteyelim. Hangimizin duâsı kabul edilirse o, ona tâbi olsun.” dediler. Salih (a.s.) tekliflerini kabûl etti ve ertesi gün birlikte bayram yerine gittiler. Evvelâ onlar putlarına yalvardılar. Fakat bir netice alamadılar. Mahcûb oldular. Reisleri Cenda bin Amr: “Yâ Salih! Şimdi sıra senin, biz muvaffâk olamadık, bakalım sen ne yapacaksın?” Karşılarında büyük bir kaya vardı. “Bize bu kayadan gebe bir deve çıkar da doğursun.” dedi. Salih (a.s.): “Benim Râbbim her şeye kadirdir, âciz değildir. Kayadan istediğiniz deveyi çıkarırsam sonra ne olacak?” dedi. “Hepimiz seni tasdik eder, îmân ederiz.” dediler ve sözlerinde duracaklarına yemin ettiler. Bunun üzerine Sâlih (a.s.), iki rekât namaz kıldı. Hâkk Teâlâ’ya tazarrû ve niyâz etti. Ve o anda kaya yarılıp içinden istedikleri gibi bir deve çıktı. Ve akabinde doğurdu. Bunu gören Cenda, kalabalık bir cemâatle hemen îmâna geldi. Diğer ileri gelenler de îmân edeceklerdi. Fakat, kâhinleri imân etmelerine mani oldu. (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.96-97)