Peygamberimize Ezel Aleminde Nübüvvet Verilmesi başlıklı yazımızı istifademize sunuyoruz.
Selh bin Sâlih Hemedânî (r.âleyh) der ki: “Ebû Ca’fer Muhammed bin Ali (r.âleyh)’den sorup: “Resûlullâh (s.a.v.) bütün nebilerden sonra gönderilmiştir. Ne şekilde diğer peygamberlerden önce gelmiş olur?” dedim. O da: “Allahü Teâlâ ezel âleminde bütün ruhlara “Ben sizin Rabbiniz miyim?” hitabını buyurduğunda Resûlullâh (s.a.v.) hepsinden önce: “Belî-Evet!” diye cevâb vermiştir. İşte bütün nebilerden sonra gelmişken yine herkesten önce olduğunun vechi budur” diye buyurdu. Nübüvvet bir sıfattır. Muhakkak onunla vasıflandırılmış olanın mevcud olması gerektir. “Resûlullâh (s.a.v.) vücud (varlık) âlemine ayak basmadan önce ezeller ezelinde nübüvvetle nasıl vasıflanmış olur?” denilirse İmâm-ı Gazalî (r.âleyh) bu suâle: “Ben yaratılış bakımından nebilerin ilki olduğum halde onların hepsinden sonra gönderildim” hadîs-i Şerîfiyle cevâb verip buyurmuştur ki: “Burada sözü geçen “yaratılış” dan murad, takdîr’dir, îcad değildir. Zira anadan doğmayınca mevcud ve mahlûk olmaz. Fakat üstünlükler ve kemâller Allâh (c.c)’un takdirinde önce, varoluşta ise daha sonra olur.”
Bunun da açıklaması şudur ki, usta bir mimar bir köşk yapmak istese, önce kendi zihninde bütün gerekleri üzere onun resmini yapıp ondan sonra dışarıda bina etmeğe başlar. Düşünce ve anlayışında nasıl bir tavır üzere tasavvur etti ise ona uygun üslûp üzere onu tamamlar. O halde yapılan köşk, takdir bakımından önce, varlık bakımından ise sonra olur. İşte Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in: “Küntü nebiyyen (Ben nebi idim)” buyurması da bu mânaya işarettir. Zira Âdem (a.s.) yaratılmadan önce Resûlullâh (s.a.v.) hazretleri Allâh (c.c.)’un takdirinde peygamberdi ve Hz. Âdem (a.s.)’in yaratılmasından murâd, onun zürriyetinden âlemlerin kendisiyle öğündüğü Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vücuda gelmesiydi. Velhâsıl peygamberliğinin daha önce oluşu Allâh (c.c.)’un takdirine göredir” diye cevap verdi.
(İmâm Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, c.1, s.24-26)