Ebû Nuaym (r.a.) şöyle rivayet eder: “Ben, Amine’nin vefâtı ile neticelenen hastalığa yakalandığı zaman, onu gördüm. Amine, büyük bir üzüntü ve hasretiyle oğlu Muhammed (s.a.v.)’in yüzüne baktı ve sonra şunları söyledi: “Ey oğlum! Allâh (c.c.) seni mübarek kılsın! Sen ki, çok nimetler ihsan edici Allâh (c.c.)’un yardımı ile ve adına yüz deve kesilerek kurtulmuş bir babanın evladısın! Baban Abdullah’a çıkmıştı kurâ da, yerine bu yüz deve fedâ edilmişti. Oğlum, eğer rüyâda gördüğüm aynen çıkarsa, muhakkak sen insanlara peygamber olarak gönderileceksin. Celâl ve ikram sahibi Allâh tarafından seçilmiş olacaksın. Mekke’de ve Mekke’nin dışında hakikati ortaya çıkarmakla ve İslâm’ı kullara tebliğ etmekle mükellef bulunacaksın. İslâm ki, senin atan ve büyük insan İbrahim (a.s.)’ın dînidir; İbrâhim ki, ne kadar iyi bir kuldur. Oğlum ben seni böyle görüyorum ve insanlara uyarak putlara saygı göstermekten seni sakındırıyorum! Şüphesiz her yaşayan ölür! Her yeni eskir, her genç kocar. İşte ben ölüyorum, fakat adım bakî kalacak! Ben, insanlara büyük bir hayır bırakıyorum, ben senin gibi tertemiz bir çocuk dünyaya getirmişim!” Bunları ifade etti ve sonra oracıkta vefât eyledi.” Cinlerin, Amine gibi büyük bir kadın için yas tutup ağladıklarını duyuyor ve onların şöyle dediklerini işitiyorduk: “Bizler, Amine gibi büyük bir kadının vefâtına ağlıyoruz!” “Bu güzellik ve yüksek iffet sahibinin acısıyla içimizi dağlıyoruz!” “Öyle bir kadın ki, oğlu âhir zamanın peygamberi olacak!” “Öyle bir peygamber ki, minber’i Medine’de kurulacak.” (Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.143)