Osmanlılarda İlk İlmi Müesseseler

Osmanlılarda İlk İlmi Müesseseler. Osmanlı devleti hududunu genişlettikçe mühim şehirlerde de ilmî ve sosyal kurumlar vücuda gelmekte idi. İznik’ten sonra büyük medreseler Bursa’da görülmektedir.

Osmanlı devletini kurmuş olan Orhan Gazi, bir taraftan idari, askeri ve adlî teşkilatını yaparken diğer taraftan onlarla beraber ilmî ve içtimaî teşkilâtı da ihmal etmemiş ve bir aralık küçük beyliğine merkez yaptığı İznik’de cami imaretiyle beraber bir de medrese yaptırmak suretiyle bu hususta da ilk adımı atmıştır. İznik medresesi 1331’de yani buranın fethinden bir sene sonra yapılmış ve devrinin büyük âlim ve mütefekkirlerinden Davud-ı Kayserî müderris tâyin edilmiştir. İznik medresesinin başında Davud-ı Kayserî gibi hem zahir ve hem bâtın ilimlerinde derin görüşlü bir mütefekkirin bulunması ve burada okutulan dersler arasına kelâm konması, o zamana göre bu müesseseye verilmiş olan ehemmiyeti göstermektedir.
Osmanlı devleti hududunu genişlettikçe mühim şehirlerde de ilmî ve sosyal kurumlar vücuda gelmekte idi. İznik’ten sonra büyük medreseleri Bursa’da görmekteyiz. Orhan Gazi hicri 736, miladi 1335 tarihinde Bursa’da da bir cami, imaret, tabhane ve bir ribat yani han yaptırdığı gibi yine Bursa hisarındaki kiliseyi medreseye çevirtmiş ve talebeler için odalar yaptırmış ve vakfiyesini tertip ettirmiştir. Gene burada I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad taraflarından yaptırılan müesseseler ilim hareketlerini arttırdığı gibi bu medreselerden sonra ikinci ve üçüncü derecelerde vezir ve beylerbeyi tarafından yaptırılan bu kabil kurumlar da Osmanlı memleketlerindeki ilim cereyanlarını genişletmiştir.
Bu medreseler, okutulan derslere göre yüksek, orta ve ilk olarak birtakım derecelere ayrılmıştı; bu devirlerde tedrisat dinî, riyazî ve edebî olarak yapılmakta idi; bunlardan padişah medreseleri ilk safta geliyordu. Osmanlıların bu devirlerinde neresi devlet merkezi olursa orasının ilim ve fikir hareketlerinde daima önde bulunduğu görülmektedir ki bu şekil sonraki asırlarda da tabiî olarak devam etmiştir.
(Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c.1, s.522-523)