Osmanlı’da Mahkemeler ve Kadılar

Osmanlı’da Mahkemeler ve Kadılar. Osmanlı Devletinde hukuk sistemi nasıl işletilmektedir? Kadı davalarda hangi hukuk kurallarını esas almaktadır? Osmanlı Devleti’ndeki hukuk sistemi ile alakalı sorularınızın yanıtı Osmanlı’da Mahkemeler ve Kadılar başlıklı yazımızda.

Amme (kamu) da‘vâlarında, kadı, yalnız Hanefî hukûkunu esâs alıyordu. Bu gibi da‘vâlar da zâten daha çok hükümet tarafından yayınlanan pâdişâh kânunnâmelerine dayanıyordu. Bu kânunnâmeler esâstı ve ancak onlarda bulunmayan hükümler için şer‘î hükümlere mürâcaat edilebiliyordu.


Kadı hükmü olmaksızın cezâ verilemiyordu. Kadı hükmü olmadan kimsenin cezâ tertip ve infâz edememesi, Osmanlı idâresinin temel prensiplerinden biridir. Kadı, aynı zamanda mülkî salâhiyetleri de hâiz bir hâkim sıfatını taşıyan kimsedir. Müftüler sadece dîn temsilcileridir. XVIII. asrın sonları için d’Ohsson, hülâsa olarak şunları söyler: “İslâm, adâleti ibâdetten üstün tutmuştur. Kadıyı azletmek salâhiyeti yalnız hükümdâra mahsûstur. Kadıyı, kendi nâmına halka adâlet tevzî etmek üzere, padişah ta‘yîn eder. Bir kadının şahsî hayatında bir leke varsa, fazîletli değilse, içki içiyorsa, hiçbir kuvvet onu yerinde muhâfaza edemez. Kadının bilgili olması şarttır. İmâm Şâfiî, câhil kadının hükmünü, geçersiz saymıştır. Kadı, her şartta vakar ile hareket etmeye mecbûrdur. Şiddet hareketinde bulunamaz, tehdît edici söz söyleyemez, sert tavır takınamaz, hattâ konuşurken sesini yükseltemez. Bir kadı, yalnız pâdişâhı değil, hüküm vererek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i de temsil ettiğini aslâ unutamaz.”


Celseler herkese açık tutulmak mecbûriyetindedir. Kadı, davâlı ile davâcıya eşit muâmele etmekle mükelleftir. Davâda taraf olanlarla hiçbir şahsî alâka kuramaz, onlarla gizlice konuşamaz, muhâkeme ederken espri, husûsî bir jest, mimik ve işâret yapamaz. Taraflardan birinin tarafını tutucu hiçbir söz söyleyemez. İki tarafı dinlerken dikkatsiz hareket edemez, bütün rûhu ile dinler. Celse, hiçbir kuvvet tarafından ihlâl edilemez. Bizzat pâdişâh bile, celseyi ihlâl edemez. Kâtip, bütün söylenenleri zabta geçirir. Sonra kadının hükmünü yazıp imzalatır. Hüküm sûreti bir nüshadan fazla yazılır. Kadı, yakınlarından birinin davâsına bakamaz; davâ yakının aleyhinde olsa ve aleyhinde hükmetse de bakamaz. Hiçbir yakınını âmme şâhidi olarak kullanamaz.


(Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 10.c., 272.s.)