Osmanlı Mimarlarının Eseri: Tac-Mahall

Osmanlı Mimarlarının Eseri: Tac-Mahall. Tâc-Mahall’in inşaatında yalnız beyaz mermer kullanılmıştır. Âbidenin bahçesine, başlı başına bir şaheser olan büyük bir cümle kapısından girilmektedir.
XVI. asır, Türkler’in 22 asırlık tarihlerinin en büyük devresidir. XVII. asır da, Türkler’in büyüklük çağlarından biri sayılır. Bu asırda Hindistan Türk imparatorluğu, yüzyılın son yıllarına kadar yükselmekte ve gelişmekte devam etmiştir.
Bu yıllarda Hindistan Türk imparatorluğunun başında Şâh-ı Cihân vardı. Bu büyük hükümdar, Timur’un 9. ve Timurlular’ı Türkistan’dan Hindistan’a getiren Bâbur’un 4. Kuşaktan torunudur. Eşi Ercmend Bânû’ya olan sevgisiyle ünlüydü. “Mümtâz-Mahall” diye anılan bu hanım yaşadığı müddetçe Şâh-ı Cihân, başka bir kadınla ilgilenmemişti. 14. çocuğu olan Gevher-Ârâ Beğim’i doğururken öldü. Şâh-ı Cihân, sonsuz derecede kederlendi. Bu kederden, birçok mimarî tarihçisinin dünyanın en güzel mimarî eseri olduğunu söyledikleri Tâc-Mahall doğdu.
Eşini kaybedince bütün saçları ağracak derecede üzülen Şâh-ı Cihân, Ercmend Bânû’nun adını ölümsüz kılmak için, büyük bir kabir yaptırmaya karar verdi. Bütün dünyadan mimarlar ve sanatkarlar çağırıldı. Şâh-ı Cihân, İstanbul’dan gelen ve Mimar Sinan’ın talebesi olan Mehmed Îsâ Efendi’nin projesini beğendi. Bu suretle inşası 22 yıl devam edecek olan dünyanın en zarif anıtına başlanıldı. Tâc-Mahall’e ve etrafındaki ilâve anıtlara 1984 paramızla yaklaşık 675 milyar TL harcanmıştır. Bu miktar, Tâc-Mahall’den yüz yıl kadar önce Kanunî Sultan Süleymân’ın İstanbul’da yaptığı Süleymâniye külliyesine harcanan paranın iki misli kadardır.
Tâc-Mahall’in inşaatında yalnız beyaz mermer kullanılmıştır. Âbidenin bahçesine, başlı başına bir şaheser olan büyük bir cümle kapısından girilmektedir. Tâ uzaktan Tâc-Mahall’i gören bahçesinin cümle kapısından âbideye yaklaşmaya başlayan bir ziyaretçi, her adımda yeni bir güzelliği farketmekte ve heyecandan heyecana düşmektedir. Bu Türk âbidesi bittiği zaman, Şâh-ı Cihân çok sevinmiş ve şu beyiti söylemişti: “Devir, Allâh (c.c.)’un kudretinin insanlar tarafından gözle görülmesi için, bu âbide meydana gelmiştir.”
(Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, s.251-254)