Ölüm Var Unutma
Ölüm Var Unutma başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Hep sen başkalarının cenazesinde bulunup, tabutlarını taşımazsın. Bir gün senin cenazende de hâzır olurlar, senin de tabutunu taşırlar. Cenaze namazının kılındığı saati düşün! Bağı, bahçeyi bırakıp, yüzünü kabristana çevirdiğin zamanı göz önüne getir. Seni kara toprağa ısmarladıkları günü düşün. Dostlarının, yakın akrabalarının, hiç ayrılmak istemediğin sevdiklerinin seni yalnız bırakıp dönecekleri günü aklına getir. Evinden musibet kaynaşmalarının yükseldiği günü düşün. Çoluk çocuğunun ağlayıp, feryâd ettikleri günü unutma!
Ölüm çok zor bir haldir. İnsanlar da ondan çok gafildir. Faraza bin sene yaşasan ve dünyanın her ni’metini, her lezzetini, her zevkini tatsan, bunlardan elinde ne kalacaktır? Sonunda ölüm şerbetini tadacaksın ve can verme şiddetini göreceksin. Halbuki dünyada, sırf rahat bir hayat süren yok. Bu konuda Ebû Hazım Mekkî (r.âleyh): “Dünyâda sevindiğin hiçbir şey yoktur ki, altında üzüldüğün bir şey bulunmasın. Sıkıntısız bir neşeli gün bulunmaz. Bütün âlem senin olsa, ne çıkar” buyurdu.
Ömür, onu dünyâ kırıntılarını toplamakla geçirmekten kıymetlidir. Birkaç altın ve gümüş toplamak için sermâye yapmaktan değerlidir. Bu biriktirdiğin paraları korkarak korur, hasretle bırakırsın. Hattâ onlardan faydalanmadan vârislerine kalır, kendin gidersin. Emîr-ül Mü’minîn Osman (r.a.) bir kabrin başında dursa, o kadar ağlardı ki, sakalı ıslanırdı. Kendisine, “Bu ne hâldir? Kıyamet ve Cehennemi hatırlarsın da, bu kadar ağlamazsın. Kabri
görünce bu kadar çok ağlamanın sebebi nedir?” dediklerinde: “Kıyamette herkes bir arada bulunacak, Cehennemde de bir takım insanlar birlikte bulunacaktır. Kabirden daha zor ve korkunç yer yoktur. Çünkü kıyâmete kadar, burada yalnız bulunacaktır” buyurdu.
(Muhammed Rebhami, Riyadü’n-Nasihin, s.246)